Mart 29 08:41

Ey Rafet Ballı!.. HAKSIZLIK VE AHLAKSIZLIK Sabatayistlerin ve Siyonistlerin Karakteridir!

Ey Rafet Ballı!.. HAKSIZLIK VE AHLAKSIZLIK Sabatayistlerin ve Siyonistlerin Karakteridir!

Ey Rafet Ballı!.. HAKSIZLIK VE AHLAKSIZLIK Sabatayistlerin ve Siyonistlerin Karakteridir!

Aydınlık Gazetesi’nin karanlık kafalı yazarlarından Rafet Ballı: “Önce ahlak ve maneviyat!” MSP hareketinin temel sloganlarındandı. Bugün hiç ortalıkta yok. Hatırlatalım; Milli Selamet Partisi, AKP’nin atasıdır….. İslamcılara benden bir soru: İslamcı hareketin büyümesiyle ahlak arasındaki orantı niye ters?”[1] diyerek dört satıra beş yalanı sıkıştırmayı becermişti. Bu marifeti Rafet Ballı’nın genlerinde aramak gerekirdi.

1- Önce “Milli Selamet Partisi AKP’nin aslı ve atası” değildi; ama AKP Milli Görüş’ün “ifrazatı” denilebilirdi. Çünkü AKP, Erbakan’a ve Milli Görüş davasına hıyanet karşılığı, sizin Siyonist odaklar ve Amerika tarafından parlatılıp iktidara taşındığı gerçeği, Aydınlık’ta bile defalarca dile getirilmişti. Ama çelişki ve çirkeflik zaten sizin işinizdi.. Hatta en son 9 Mayıs 2014 tarihli Aydınlık’ta AKP’nin İsrail’le anlaşmak üzere gizli görüşmeler yürütüldüğü haberi verilmişti. Peki Bay Rafet Ballı, Rahmetli Erbakan İsrail’e böyle bir fırsat verir miydi, veya Siyonistler O’ndan taviz koparmaya cesaret eder miydi?

2- Şeytan’lar dostlarını (uşaklarını) ve düşmanlarını çok iyi bilirdi. Bütün Siyonist ve Masonik merkezlerin ve onların avenesi Darwinist, komünist ve kapitalist kesimlerin çok derin ve hala dinmeyen Erbakan kinleri, aslında Erbakan’ın şerefli mahiyetini, kendilerinin ise bozuk tıynetini deşifre etmekteydi. Yoksa sizin gibi zihniyeti ve cibilliyeti belli taifenin asıl hedefinin, Milli Görüş’e ve İslamiyet’e hıyanet karşılığı hükümete taşınmışı dönek figüranlar değil, hala Erbakan ve Adil Düzen programları olduğunu, ahmaklar dışında herkes fark etmekteydi.

3- “İslamcı hareketin büyümesiyle ahlak arasındaki orantının ters büyüdüğü” iddianız ise, kendi eseriniz olan AKP ile İslam’ı özdeşleştirme ve AKP bahanesiyle tüm İslami hareketleri kötüleme niyetli bir iftira girişimidir. Ve tabi “İslami hareketler” perdesi altında, ahlaksızlığın temel kaynağı olarak İslam Dininin gösterilmesidir. Oysa İslam’ın Ortaçağ küfür karanlığında ve cehalet bataklığındaki insan topluluklarına ne yüksek bir ahlak ve fazilet aşıladığına ve ne örnek devlet ve medeniyetlere taşıdığına tarih şahittir.

4- Bazı Din istismarcılarını bahane ederek; İslam’a, Müslümanlara ve İslami davalara yönelik bu küstahça hakaretlerinizden dolayı mahcup ve pişman olacağınız günler gelmektedir; hiç gelmeyeceğini ve Siyonist sömürü ve zulüm saltanatının hiç devrilmeyeceğini zannetmek, sizlerin tarihi yanılgınız cümlesindendir.

5- Evet ey Rafet Ballı, sizi ele vermektedir, bu Erbakan’a nefret ve İslam’a husumet hali!... Oysa, her türlü haksızlık ve ahlaksızlık sizin taifenin karakteri, vebali… İspat mı, işte Türkiye’deki Sabatayistlerin, İsrail’deki Siyonistlerin, ABD derin devleti Yahudi Lobilerinin kirli sicili!?.

Masonik Fransız Devrimi’nin, arsız temsilcileri!

Siyonist Yahudi merkezlerin ve Masonik mahfillerin kurgulayıp kışkırttığı ve on binlerce masum kanın akıtıldığı meşhur Fransız Devrimi’nde “Aydınlanmacılık” jelatinli üç karanlık hedef gözetilmişti:

1- Batı insanının (Avrupa ve Amerika halkını) her türlü dini inançtan ve manevi ahlaktan koparıp soysuzlaştırmak, böylece Siyonizmin dünya hakimiyeti hayalinin “demokratik, laik ve çağdaş köleleri” haline sokmak…

2- Avrupa’yı kullanarak Osmanlı’nın yıkılışını hazırlamak ve İsrail’in kuruluşunu hızlandırmak.,

3- İslam’ı ılımlaştırıp yozlaştırmak ve BOP gibi girişimlerle Müslüman ülkeleri parçalayıp Büyük İsrail hedefine ortam oluşturmak.

Velhasıl, Ey Rafet Ballı.. Siz, yani ulusalcı ve sinsi İslam düşmanı taifeniz işte bu şeytani Aydınlanmacılık zihniyetinin sosyalist yüzü; AKP aynı sistem ve senaryoların liberalist yüzü; Fethullahçı Cemaat ise aynı merkez ve melanetlerin ılımlı İslamist yüzü gibidir. Özetle ahlaksızlık bu aydınlanmacı avenelerinin ortak dinidir!

KKTC, Erbakan’ın eseridir, ama ABD için “Büyük İsrail’in ikmal merkezidir!”

Aydınlık’taki yazılara “ABD’nin Kıbrıs’taki asıl hedefi Rusya!” başlıkları atılması da ya gaflet ve cehaletin veya bilinçli bir hıyanetin neticesiydi. Çünkü ABD’nin ve Yahudi Lobilerinin asıl hedefi: “Kıbrıs’taki Rusya etkinliğini kırmak” değil, bütün Kıbrıs’ı Büyük İsrail’in Akdeniz kapısı yapmak olduğu gerçeği böylece gizlenmekteydi. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi 1974 Barış Harekâtı nedeniyle Rum yönetimine 90 milyon avro tazminat ödemeye mahkûm etmesi ardından ABD Başkan Yardımcısı Siyonist Yahudi Joe Biden’ın Kıbrıs’a gelmesi hep bu şeytani hedef içindi.

“Kıbrıs jeopolitiğine eklenen ikinci gelişme ise İsrail-Rum Yönetimi ortaklığı ile Kıbrıs çevresinde bulunan büyük doğalgaz rezervleriydi. ABD, hem Güney Kıbrıs’taki bu gazın hem de İsrail’in kendi gazının Türkiye üzerinden Batı pazarlarına taşınmasını istemekteydi. Washington böylece hem AB’nin Rus doğalgazına olan bağımlılığını azaltmayı, hem de Ortadoğu’da Türkiye-İsrail ekseni kurmayı hedeflemekteydi. Bu konuda da Cuma günü yeni bir gelişmenin yaşanacağı, Erdoğan ile Netanyahu’nun anlaşacakları iddia edilmekteydi.” Şeklinde doğru tespitler yapan[2] yazarın arkasından “Sonuç olarak artık şunu söyleyebiliriz: ABD’nin Kıbrıs hamlesi, hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı hedef almaktadır. Hatta bu kez daha çok Rusya’yı hedef almaktadır” saptamaları eğer kasıtlı bir saptırmaca değilse “sosyalist saplantının bir göstergesiydi.

Oysa Erbakan Hoca’nın bir kitap değerindeki tespitiyle: “Siyonizm’i, bir timsaha benzetirsek, bunun üst çenesi kapitalizm, alt çenesi komünizmdir. Bu iki çenenin sürekli çarpışması, düşmanlıklarından değil, aralarına aldıkları avlarını parçalayıp yutarak, gövdeyi (Siyonizm’i) beslemek içindir” Putin’in bazı insani ve cesaretli girişimleri ve Rusya’da Siyonizm’in etkisini kırma gayretleri elbette önemli gelişmelerdir. Ancak Rusya’yı Amerika’nın alternatifi ve komünizmi kapitalizmin çaresi görmek gafletten başka bir şey değildir.

Kafkaslar ve Orta Asya'da İsrail-Rus İttifakı: Azerbaycan, Tacikistan ve Çeçenya Cepheleri

Son dönemlerde Kafkasya ve Orta Asya İslam dünyasının yeni cephelerinden biri haline getirilmiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılışının ardından bağımsızlıklarını kazanmaya başlayan Müslüman cumhuriyetler, kısa sürede Rus yayılmacılığının hedefleri oluvermiştir. Bu devletlerin bazıları bağımsız bir çizgi izlemeye çalışınca Rusya'nın çeşitli girişimleri ve "entrika"ları ile engellenmiştir. Bu arada İsrail, bu bölgeye yönelik son derece belirgin bir yakınlaşma politikası izlemektedir. İsrailli yöneticiler söz konusu cumhuriyetlere geziler düzenlemekte, o cumhuriyetlerin bazı liderleri de İsrail'de boy göstermektedir. İsrail, "tarımsal işbirliği" gibi anlamlı bir yöntemle bu devletlere yaklaşırken, bir yandan da MOSSAD ajanı işadamı Shaul Eisenberg aracılığıyla bölgedeki uyuşturucu üretim ve ticaretine de el atmış vaziyettedir.

İsrail'in bölgeye yönelmesinin ardındaki temel etken ise; bir takım ticari çıkarların ötesinde, asıl amacı stratejik hedeflerdir. İsrail, önemli bir İslami potansiyele sahip olan eski Sovyet Cumhuriyetlerinin gerçek anlamda İslamileşmesinden ve bölgede Türkiye’nin etkinliğinden çekinmektedir. İsrail'in bu yöndeki hesapları zamanın Genel Kurmay Başkanı Ehud Barak tarafından açıkça dile getirilmiş, Barak, yeni cumhuriyetlerin "Müslüman" kimliğine atıfta bulunarak, yeni Müslüman cumhuriyetlerin doğmasının İsrail'in çıkarlarına uygun olmadığını söylemiştir[3] olayısıyla İsrail'in Orta Asya ve Kafkaslar'la ilgilenmesinin ardındaki asıl neden, bu ülkelerin İslami bir sisteme ve Türk-İslam Birliğine kayma endişesidir. İşte bu noktada İsrail'in ve Rusya'nın hedefleri tam bir uyum içerisindedir. Çünkü Rusya'nın da en korktuğu şey, yeni cumhuriyetleri İslam'a "kaptırmak" ihtimalidir. Yitzhak Rabin'in Yeltsin ile 1993 yazında Moskova’da yaptığı ve ana konusu "İslam tehlikesi" olan görüşme de bu ittifakı güçlendirmiştir. Rabin Yeltsin'i "radikal İslam konusunda yeterince duyarlı bulduğunu" söylemiştir. Bu "anti-İslami" ittifakı ABD de canu gönülden desteklemektedir. İsrail'in Amerikalı uzantılarından Henry Kissinger, "İslami bir düzen en şiddetli biçimde, Rus menfaatlerine de aykırıdır. Dolayısıyla Washington Moskova ile işbirliği yapmalıdır" diyerek konuya açıklık getirmiş ve Erbakan Hoca’yı haklı çıkaran bir tavır sergilemiştir.

İsrail ile Rusya'nın çıkarlarının uyumlu olmasının yanında, bir de İsrail'in Rusya üzerindeki etkisi de önemlidir. Moskova'daki güçlü Yahudi cemaatinin yönetim üzerindeki etkisini, Yeltsin'in Yahudi finansörlerini ve Jirinovski gibi "sayanim"i (yani gönüllü olarak MOSSAD'a çalışan diaspora Yahudilerini); dünyadaki değişimleri ve güç dengelerini takip eden herkes bilmektedir.

Rusya ile İsrail'in İslam'a karşı kurduğu ittifak, ilk işaretlerini Tacikistan'da vermiştir. Sovyetler'in çöküşünün ardından bağımsızlığına kavuşan Tacikistan'da, kısa bir süre sonra ülke içinde güçlü olan İslami hareket iktidara gelmiş, ancak Rus destekli eski komünistler 1992'nin son günlerinde Müslümanlara karşı kanlı bir saldırı başlatarak yeniden iktidarı ele geçirmiştir. İşin ilginç yanı, Rusya ile birlikte İsrail'in de komünistlere açıkça destek vermesidir. Müslümanlara karşı saldırıya geçen komünist birliklerinin içinde İsrailli askeri uzmanların bulunduğuna ve İsrail silahlarının kullanıldığına ilişkin haberlere o dönemde özellikle İslami basında sıkça yer verilmiştir. İsrail'in Müslümanlara karşı Rusya ile birlikte desteklediği bir başka bölgesel güç ise Ermenilerdir. Azerbaycan topraklarının % 25'inden fazlasını işgal eden ve bu işgal ettiği bölgelerde binlerce Azeri'yi katleden Ermeni ordusunun saflarında, Turkish Daily News'in haberine göre "İsrailli subaylar" da tespit edilmiştir[4] Anlaşılan İsrail'in ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann'ın "Hür Ermenistan ve Yahudi İsrail Doğu'nun İslami hâkimiyetine son verebilir" şeklindeki kehaneti, İsrailliler tarafından aktif bir stratejiye çevrilmiştir.

Çeçenistan’a İsrail girişimleri!

Kafkaslar'da Müslümanlara karşı açılan bir ikinci cephe ise halkının % 80'i Müslüman olan Çeçenya olduğu kesindir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasına rağmen bağımsızlığını kazanamayan ve Rusya Federasyonu sınırları yani Rus hegemonyası içinde tutulan Çeçenya, Aralık 1994'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Üstüne üstlük, Çeçen lideri Dudayev, bir "İslam devleti" kurmayı hedeflediklerini belirtmiştir. Çeçenya'nın İnguşlar, Tatarlar ve Dağıstanlılar'ı da yanına alarak Kuzey Kafkasya'da efsanevi Şeyh Şamil direnişini tekrar edecek bir İslami kalkan oluşturmasından korkan Rusya; tank dahil 2.000 zırhlı araç, 350 savaş uçağı, 400'den fazla füze bataryası ve 50 bin asker ile Çeçen topraklarına girmiştir. Rus birliklerinin Çeçenya'ya girerken yaptıkları insanlık dışı uygulamalara itiraz ederek istifa eden Rus generali Babiç'in bildirdiğine göre, Çeçenya'ya giren Rus ordusuna Yeltsin tarafından "karşılarına çıkacak tüm canlıları yok etme" emri verilmiştir. Rusya bir yandan da Dudayev'e karşı muhalefet bayrağı açan Ömer Avtrukhanov adlı bir piyon bulmuş ve onu Dudayev'e karşı kullanmaktan çekinmemiştir. Daha sonra bu bölgede Putin daha olumlu ve ılımlı bir tavır sergilemiştir.

Çeçenya işgalinin görünmeyen yüzü ile ilgili önemli bir bilgiyi ise Çeçen Cumhurbaşkanı Cahar Dudayev'in özel temsilcisi Safita Murat: "Yeltsin'in arkasında Yahudiler var" başlığıyla yayınlanan bir röportajda, Çeçenya'nın işgal edilmesi planının arkasında Moskova'daki güçlü Yahudi liderlerin yer aldığını ve Yeltsin'i bu konuda ikna edenlerin de söz konusu Yahudiler olduğunu söylemiştir.[5] Safita Murat'ın sözünü ettiği "Yahudiler"den birisi de, Yeltsin'in Kafkasya ve Ortadoğu politikalarını belirleyen Dışişleri danışmanı Vitaly Naumkin'dir. Mayıs 1995'te, Ankara'da, Graham Fuller'in ve İsrailli Dışişleri görevlilerinin de katıldığı Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya konulu bir konferansta konuşan Naumkin, Rusya'nın Çeçen direnişini kırmak için her türlü yolu kullanmaktan çekinmeyeceğini haykıran kişidir.

Olayda yer alan bir başka Yahudi de Gürcistan lideri Şevardnadze’dir. Gürcü Yahudisi Şevardnadze, Rusya'nın Çeçenya'yı işgaline destek vermiş, Çeçenya'ya yardım etmek isteyen Abhazlar'ın sınırdan geçmesini kasıtlı olarak engellemiş ve Rusya'nın kendi topraklarından Çeçenya'yı bombalamasına memnuniyetle müsaade etmiştir. Üstelik Sn. Recep T. Erdoğan da bir Gürcistan ziyaretinde, bu Yahudi taifesine yönelik, anne tarafından akraba olduklarını söylemiştir.

İsrail'in Çeçenya'daki ilginç bir operasyonu da dikkat çekicidir: Yahudi Devleti, Rus saldırılarının başlamasından iki ay kadar önce, Çeçenya'daki Yahudileri İsrail'e aktardığı belirlenmiştir. Gizlilik içinde yürütülen harekat sonucunda, Rus saldırıları başladığında, İsrail'e gitmeyi reddeden az sayıdaki Çeçen Yahudisi dışında, ülkede Yahudi kalmamış gibiydi. Haberi veren Yeni Yüzyıl "Yahudilerin büyük bölümü Ruslar Çeçenya'ya girmeden ülke dışına çıkarılırken, 50 kadarı Grozni'de çarpışmalar başladıktan sonra güçlükle kaçabildiğini" söylemiştir.[6] Bu kuşkusuz önemli bir bilgiydi: İsrail'in, Yahudileri Rus saldırısından iki ay önce tahliye etmeye girişmesi, Rus saldırısının en az iki ay öncesinden bilindiğinin göstergesiydi. Bu durum, Safita Murat'ın "Yeltsin'in arkasında Yahudiler var" şeklindeki açıklamasıyla yan yana geldiğinde ise ortaya daha anlamlı bir tablo çıkıyordu: Rus işgali, İsrail'in bilgi ve denetimi ile gerçekleştirilmişti.

Üstte saydığımız Tacikistan, Azerbaycan ve Çeçenya örnekleri, Yahudi Devleti'nin Orta Asya'daki İslami potansiyeli engellemek için kullandığı anti-islam güçleri destekleme ve kışkırtma yönteminin birer neticesiydi. Ancak İsrail bunun yanında bir ikinci yöntemi, seküler liderleri destekleme ve yönlendirme girişimleridir. İsrail, Orta Asya'daki; Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Türki Cumhuriyetlerle yakın ve ilginç ilişkiler geliştirmiştir. Ticari görünüm altında yürütülen bu ilişkilerin gerçek amacı ise Orta Asya'daki muhtemel bir İslami yükselişe karşı önlem alabilmek, bölgedeki seküler yöneticileri güçlendirip, onları İsrail'in müttefikleri arasına katabilmektir.[7]

Bosna Hersek’in İslami direnişi ve Erbakan’ın hedef haline getirilmesi!

Bunun gibi, Yugoslavya’nın parçalanması ve özellikle Bosna’daki İslami diriliş ve direnişin boğulması sürecinin altında da, Siyonist Yahudi Lobilerinin, ABD ve AB temsilcilerinin ve İsrail’in parmağı olduğu belgelerle tespit ve tescil edilmiştir. Ancak Tüm barbar Batının ve NATO’nun hıyanet ve cinayetlerine rağmen, Müslüman Bosna halkının beş yıl boyunca, her türlü ihtiyacının karşılanıp giderilmesi; savunma için gerekli silah ve malzemelerin temin edilmesi ve Boşnakların İslam ülkelerinde ve uluslar arası çerçevede diplomatik ve psikolojik yönden desteklenmesi girişimlerinin baş mimarının Erbakan olduğu da kesindir. İşte Siyonist merkezler ve Türkiye’deki çömezleri bu yüzden Erbakan’ı hedef haline getirmiş, Bosna için toplanan paraların ve partiye yapılan devlet yardımının usulsüz harcandığı iftiraları ve güdümlü yargının tutarsız ve dayanıksız kararlarıyla, Hoca sindirilmek istenmiştir. Oysa söz konusu paralar Bosna-Hersek direnişinin bir günlük masrafı bile değildir.

AKP ve Cemaat eliyle İslam’ı ılımlaştıranlar, şimdi PKK eliyle dini yamultmaya girişmişlerdir

1- PKK Kürdistan’ında özerkliği başlatmak

2- Anadilde (Kürtçe) eğitime resmiyet kazandırmak

3- AKP-PKK arasında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifak sağlamak

4- Başkanlık sistemine geçirilip, Türkiye’nin bölünmesi için federasyonlara ayrılmasını kolaylaştırmak

5- Ve nihayet Öcalan’ı serbest bırakıp siyaset yasağını kaldırmak üzere, Eşkıya başıyla Başbakan arasında uzlaşma sağlayan odaklar, “Komünist ve anarşist PKK Özerk Cumhuriyetini” Müslüman Kürtlere yutturmak üzere şimdi bu hıyanet ve rezaletlere İslam kılıfı geçirilme çabaları yürütülmekte, Darwinist ve Maoist Öcalan İslam kongreleri tertiplemektedir. Üstelik eski CIA Başkanı Yahudi Petraeus’un, Recep T. Erdoğan’a: “İsrail’in Mavi Marmara özrünü kabul etmek karşılığı Cemaatle aranızı düzeltiriz” teklifini getirdiğini iktidar yalakası ve Yenişafak yazarı Abdulkadir Selvi dile getirmiş, Aydınlıkta bu habere yer vermiştir.[8] Demek ki Cemaatle Hükümeti kapıştıran da barıştıran da aynı Siyonist güçlerdir ve hepsinin hedefi İsrail’e hizmet içindir. Yani Bay Rafet Ballı, AKP, Milli Görüş’ün meyvesi değil, 28 Şubat darbesinin semeresidir ve İsrail’inize hizmet için tercih edilmiştir.

“Pornocu Haham çetesi” tam bir ahlaksızlık örneğidir!

ABD'nin New York kentinde düzenlenen çocuk pornosu operasyonunda 71 kişi tutuklanmıştı. Tutuklular arasında polis müdürleri ve hahamlar da vardı. ABD’nin New York kentinde son yılların en büyük çocuk pornosu operasyonu yapılmış, 1'i kadın 71 kişi internet üzerinden çocuk istismarı içeren dosyalar paylaştıkları için tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasında, polis müdürleri ve pilotun yanı sıra Hahamların da bulunduğu açıklanmıştı. Basın toplantısı düzenleyen müfettişler de bu duruma dikkat çekip şunları anlatmıştır. “Operasyon bu tür sapkınlıklara kalkışanlarla ilgili basmakalıp yargıları da değiştirecektir. Zanlıların hiçbiri işsiz güçsüz serseriler değildir. Aralarında polis memurları, bilgisayar mühendisleri, mimarlar ve daha da ilginci Hahamlar görülmektedir!”

İslami hareketleri ahlaksızlık nedeni olarak gösteren sapkınların pornocu Hahamlarla ilgili suskunlukları da bunların ayarını göstermektedir. Suriye ve Irak’ta terör estiren şeriatçı kılıflı IŞİD militanların da, aslında ABD destekli ve İsrail’den besili kiralık adamlar olduğunu artık herkes bilmekteydi.

 

--

Temmuz 2014 - Milli Çözüm Dergisi

 


[1] 7 Mayıs 2014, Aydınlık

[2] 14 Mayıs 2014, Aydınlık, Mehmet Ali Güller

[3] EP, 19-26 Eylül 1993

[4] Meydan, 27 Ağustos 1993

[5] Zaman, 9 Eylül 1993

[6] Zaman, 7 Eylül 1993

[7] Zaman, 8 Eylül 1993

[8] Gündem, 3 Mayıs 2014

Yorum Yaz