Mart 29 12:48

SİYASET İHTİRASI VE DİN İSTİSMARI

SİYASET İHTİRASI VE DİN İSTİSMARI

Şeytanın ikiz tuzağı: DİN İSTİSMARI VE DİN DÜŞMANLIĞI

“Din” gibi kutsal ve kurtarıcı öğeler, bütün Milli ve Manevi değerler, tarih boyunca istismar edilmişlerdir. Dindar görünerek, “Allah’ın eri ve manevi görevli” geçinerek insanları aldatıvermek ve onların sırtından şöhret ve servet edinmek, hem etkili, hem de zahmetsiz bir sahtekârlık geleneğidir. Bu din istismarcılarıyla, samimi dindarları ayırt etmek de kolay değildir. Hatta riyakârlık yaptıkları ve takva rolü oynadıkları için; din istismarcıları, sade dindarlardan daha fazla rağbet görmektedir. Şeytan bile, Hz. Adem’le Havva’nın akıllarını; hayırhah rolüyle, onların ebedi cennetlik olmalarını istiyor öğüdüyle çelmiştir.

Günümüzde, din istismarcılarının en yaygın ve maalesef en saygın kullanıldığı alanlardan biri de siyasettir. İnsanlar, dindar kimselere güvendiklerinden ve başlarında dini bütün insanları görmek istediklerinden; bazı siyasetçiler, oy avcılığı hedefiyle“Dinin hamisi ve havarisi…” pozisyonuna girmektedirler.

“Din düşmanlığı” istismarı!

Bazı kişilerin; bu sahtekârlık ve istismarından ürkerek, hatta nefret ederek; dine ve dindar kimselere önyargılı hareket etmesini fırsat bilen veya zaten dinsizliği benimseyen kesimlerin oylarını kapıvermek isteyen partiler ve siyasiler de, bu sefer DİN KARŞITI ve din istismarcılarını suçlayıcı söylemlerle, başka bir istismara yönelmektedirler. Ülkemizde çok yaygın olarak görülen “DİN İSTİSMARI”yla, ATATÜRK İSTİSMARI, bunun en tipik örnekleridir. Bu olguyu fark eden Siyonist ve emperyalist merkezler, bu sefer her iki parti ve kesimleri de kendi çıkarları doğrultusunda organize ve manipüle edip kullanma yoluna gitmektedir.

Dindarlık kılıfını ve Allah’ın adını kullanarak insanları aldatmak!

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)(Fatır – 5)

Rabbimizin; biz Müslümanlara önemli uyarılarda bulunmasına, gizli ve sinsi tehlikeleri hatırlatmasına rağmen, bu ilahi ikazları ciddiye almamak, büyük bir gaflettir. Sebebi de, bize düşman olarak bildirilen Şeytanın aldatmalarına kanıvermemizdir. Zira şeytan, Allah’tan kıyamete kadar aldığı izinle; ‘sırât-ı müstakim üzere oturup, insanları aldatmak’ için Allah’ın zatına yemin etmiştir. Her Müslüman namazda okuduğu Fatiha Suresi’nin 5. Ayetinde Allah’tan, ‘sırât-ı müstakim üzere kendisine hidayet verilip o nimet verilen yolda olmayı’ dilemektedir. Oysa Şeytan’ın sırât-ı müstakim yolu üzere oturacağını, Rabbimiz bize A’raf Suresi’nin 16. Ayetinde beyan etmektedir. Yani biz her gün sırât-ı müstakimi isterken; şeytan da o yol üzerinde oturarak, o yolun yolcularını bazen Allah’ın adını kullanarak, bazen nefislerini azdırarak, bazen rızık endişesi taşıtarak, bazen mal-mülk arzusunu kamçılayarak, bazen de siyasi arzu ve ihtiraslarını kızıştırarak sırât-ı müstakimden ayırmaya gayret etmektedir. Günümüzde Yahudi-Hristiyan ittifakının; “dinler arası diyalog safsatası ve onların sayesinde dünya barışının sağlanacağı” aldatması da şeytani bir düşüncedir.

Allah’ın adını kullanarak aldatmak; sadece şeytanın işi olmayıp, şeytanlaşmış insanlar da Allah’ın adını kullanarak insanları aldatmaktadır!

Fatır Suresi 5. Ayetinde Allah; “Ey iman edenler” yerine “Ey insanlar!” buyurarak bütün insanlığı uyarmaktadır. Önce “bütün insanlara, Allah’ın va’adinin Hak olduğu”hatırlatılmaktadır. Geçmişte ve günümüzde birçok insan, Allah’ın va’adinin Hak olduğuna ve gerçekleşip ortaya çıkacağına inanmamaktadır. Bundan dolayı Rabbimiz, kesin bir ifade ile“Allah’ın va’adi Hak’tır” buyurmaktadır. Yani; ister inanın, ister inkâr edin “Bu va’ad Hak’tır ve olacaktır!” emri çok ciddiye alınması gereken bir İlahi uyarıdır.

Ayetteki ikinci İlahi uyarı: “Dünya hayatı aldatıcıdır.” vurgulamasıdır. Rabbimiz; dünya hayatlarını Kur’ani kurallar doğrultusunda değerlendirmeyip, İlahi uyarılara uymayanların, nasıl hüsrana uğrayacaklarını ikaz buyurmaktadır. Firavun ve benzeri ilahlık taslayanların; insanları kendi hükümranlıkları altına alıp, dünyayı yönetmeye kalkışmalarının hiçbir hayırlı neticesinin olmadığını ve kendi elleri ile kendilerini tehlikeye attıklarını, yine Kur’an’la bizi uyarmaktadır.

Ayetteki üçüncü İlahi ikaz: “Aldatıcılar, Allah’ın adını kullanarak sizi aldatmasın!” hitabı, en can alıcı uyarıdır. İşte, günümüzün bütün Müslümanlarının üzerinde en çok durmaları gereken; “Allah’ın adının kullanılarak aldatmayı gerçekleştirenlerin, sahtekârlık saltanatını” çok iyi etüt edip anlamak lazımdır.

Bugün insanlık ve Müslümanlar, maalesef Allah ile aldatmanın en zorlu ve yoğun devresini yaşamaktadır. Bu aldatmanın iki temel görünümüne tanık oluyoruz: 1. Kutsalı araç yaparak halkın imkânlarını ve taraftarlığını kullanmak. 2. Bazılarının birtakım hatalarını ve noksanlıklarını bahane ederek Dine ve mü’minlere düşmanlık yapmak. Bu açıdan Türkiye, tarihinin en sıkıntılı ve kahırlı dönemini yaşamaktadır. Evet, can evimize oturmuş zehirli hıyanetler vardır. Bu hıyanetler, cehalet ve gafletin ürettiği yüzlerce azıkla beslenip canavarlaşmaktadır. Siyonizm’in küresel ve organize ‘‘aldatma sektörleri’’nin faaliyette olduğu bir süreç programlanmıştır. ‘‘Dinsiz zulümlere reaksiyon’’ damarı kışkırtılarak, bu sefer din adına zulmetme süreci başlatılmıştır. Kutsal patentli bu istismar, materyalist darbelerle yaralanmış ve aldatılmış kitlelerin duygularını, ‘‘Allah’’ diyerek sömürmeye kalkışmaktadır. Bu sürecin sona ermesi için; İlahi Kitabın sahtelerine hürmetle, hükümlerine hürmetin yer değiştirmesi lazımdır. Maskeli tâğutlar bunu bildiklerinden, bugün ‘‘Allah ile aldatma’’ çalışmalarını Tarikatlar, Cemaatler ve Diyanet eliyle meşrulaştırma çabasındadır.

İslam, hayatımızın her noktasını kuşatan İlahi ve fıtri bir gerçektir. Mübah (serbest, günah sevap konusu olmayan, dünya işi denilen) alanı dahi biz değil İslam belirlemiştir. Bu sebeple mübah alan da İslam'a dahildir, onun kontrol ve belirlemesine tabidir. Bu nedenle her mü’min, atacağı her adımın dinine uygun olup olmadığını bilmek ve buna göre hareket etmek mecburiyetindedir. Böyle davranan şuurlu ve sorumlu mü’minlere: “Sen dini istismar ediyorsun” denemez. Tam aksine; "Dinin gereğini yerine getiriyorsun, kulluk yapıyorsun" denir.

Peki, istismar nedir ve nasıl yapılmaktadır?

İmanda şüpheleri ve amelde gevşeklikleri bulunan ve münafık tanımına uyan, bu sebeple yapıp ettiklerini dinin kontrolüne tabi kılmayan; ama dindarları kandırmak, onlardan almak istediklerine kolayca kavuşmak, Müslümanların sevgilerini ve nefretlerini yönlendirip yararlanmak için dini kullanmaya, dinin gereğini söylüyor ve yapıyor tavrı takınmaya, “din istismarı” denir. Mesleği, mevkii, rütbesi ne olursa olsun her mü’min, gösterişi ve övülmeyi hedeflemeksizin, her durumda inancının gerektirdiği gibi davranır. Bu yüzden ona; “Sen dini istismar ediyorsun” demek iftiradır. Ama inancı ve normal hayatı dinden uzak olduğu halde, belli bir maksadı elde etmek için dini söylem ve eylemleri kullanan kimseler ise din istismarcılarıdır...

Din istismarının anlamı ve amacı:

“İstismar”; bir kimsenin ya da grubun iyi niyetini kötüye kullanmak, onları sömürüp yararlanmak anlamlarına gelir. “Din istismarı” ise; din sömürüsü yapmak, dine ait öğeler ve değerler yoluyla insanları aldatarak maddî veya manevî çıkar sağlamak, yani kendi menfaatleri için dini kullanmak demektir. Tarih boyunca birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak çeşitli kazançlar elde etmeyi denemiş, din tüccarlığı yapmaktan çekinmemiştir. Bu kişi ve gruplar, kimi zaman Ayet ve Hadislerin anlamlarını çarpıtıp ilgili olmadıkları şekilde te’vil etmiş, kimi zaman da onları kendi art niyetlerine alet olacak şekilde yanlış yorumlayarak topluma aksettirmiştir. Dini istismar edenlerin bir kısmı ise doğrudan dinin kendisini hedef alıp, insanların İslâm’a yönelmemesi için dini kavramların içini boşaltmayı ve bu kavramları anlam kaybına uğratmayı bir yöntem olarak benimsemiştir. Henüz Peygamberimiz hayattayken Medine’de, Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak bir mescit inşa edilmesi ve Müslümanlar arasında ayrımcılık düşüncesi, din istismarının açık örneklerinden biridir. “Mescid-i Dırâr” olarak adlandırılan bu yapı, Kur’an’da şöyle anlatılır: “(Müslümanlara ve Hakk dava mensuplarına) Zarar vermek (ve zayıflatmak), küfrü (ve nifak cephesinin gücünü) artırmak, mü’minlerin (Hakka ve hayra hizmet ekibinin) arasını açmak ve daha önce (başından beri) Allah’a ve Resulûne (Hakk Dine ve adalet düzenine) karşı (açıkça) savaş açmış kimselerin (müşrik ve münkir kesimlerin) desteğini gözetleyip (onlardan makam, menfaat ve madalya ummak) için, (ayrı) bir mescit (yeni bir merkez, hizip, ekip) kuranlar da var ki: “(Biz bu yeni merkezi ve hareketi yaparken;) İyi ve güzel gayretlerden (ve hayırlı hizmetlerden) başka bir şey amaçlamadık” diye (yalan yere) yemin edeceklerdir. Oysa Allah, kesinlikle biliyor (ve şahitlik edip haber veriyor ki) onlar (yamuklaşmış ve İslam düşmanlarına yanaşmış) yalancı kimselerdir.”[1] Allah-u Teâlâ,“Onun içinde asla namaz kılma!” diye Peygamberimizi uyarmış, Müslümanlar arasında bölücülüğe yol açan bu olayı, kıyamete kadar her zaman ortaya çıkabilecek olan istismar ve fitne hareketlerine karşı uyanık olmamız gerektiği konusunda, bizlere örnek olarak zikretmiştir. Peygamberimizin bu mescidi inşa edenlere karşı verdiği sert tepki, günümüzde din istismarına yeltenenlere karşı nasıl davranmamız gerektiğini bize göstermektedir.

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz