Mart 29 08:29

TSK’YI HİZAYA SOKMAK(!) KİMLERİN İŞİNE YARAYACAKTI?

TSK’YI HİZAYA SOKMAK(!) KİMLERİN İŞİNE YARAYACAKTI?

Her bakımdan güçlü, disiplinli ve eğitimli… Dosta güven, düşmana endişe verici… Teknolojik ve psikolojik (inanç ve ideal) yönden yeterli ve milletiyle kenetlenmiş bir TSK; hem Ülkemizin, hem Milli birlik ve dirliğimizin sigortası konumundadır. Ordumuzu gereğinden fazla azaltmaya, zayıflatmaya, komuta kademesini ve emir-komuta zincirini laçkalaştırmaya yol açacak her türlü girişimin; sonunda telafisi imkânsız felaketlere neden olacağını anlamamak ahmaklıktır. Elbette Ordunun, üstelik dış odaklarla birlikte gizli bir “Vesayet Cuntası” oluşturması; halkın iradesine ve seçilmiş hükümetlere darbeler yapması, hıyanetin daniskasıdır ve bunu önleyici tedbirler mutlaka alınmalıdır. Ancak Milletin bir parçası olan TSK’nın, Ülkemize ve Milli bütünlüğümüze yönelik tehdit ve tehlikeler karşısında sorumsuz ve duyarsız kalmasını beklemek ise Ordu-Millet kavramının doğasına aykırıdır.

Milli Çözüm Dergisi’nde (Ağustos 2011’de) şunları sormuştuk:

1- Hasdal’da hapsedilen general sayısı 50’yi geçen, Harp Akademileri Komutanlığında görevli her yedi komutandan biri zindana tıkılan bir ordu, nasıl yurt savunması yapacak ve hangi moralle düşmanla savaşacaktı?

2- Bu tutuklamalar dış tertipli bir tezgâh ve tuzaksa; ehli iz’an ne zaman karşı çıkacak ve Milli vicdan ne zaman uyanacaktı?

3- Yok bu komutanlar gerçekten suçluysa ve Müslüman milletin inancına ve iktidarına sataşmak için komplolar kuruluyorsa; Peygamber ocağımızı bu hale sokan Mason İttihat ve Terakki kafasından ve NATO tahribatından, bu kutsal kurum ne zaman kurtulacaktı?

4- Mevcut iktidar, TSK’yı karalama ve kolunu kanadını kırma operasyonlarına taşeronluk yapıyor ve bununla siyasi rant topluyorsa, bu güdümlü demokrasiyle ülkemiz nereye varacaktı?

ABD ve AB Çevrelerinin Amacı:

a- TSK’nın komuta yapısını bozup, “Muharip Komutan”lar zinciri oluşturmak ve bunları doğrudan Başbakan’a bağlamak.

b- Böylece işbirlikçi iktidarlar eliyle TSK’yı, Amerika’nın güdümüne ve kontrolüne sokmak.

c- Askeri istihbaratı zayıflatmak, yani tabiri caizse Orduyu kör ve sağır konumuna taşımak.

d- Türk Ordusunda, NATO’nun müdahil olmadığı hiçbir alan ve komutan bırakmamak.

e- Bütün bu şeytani girişimlerin asıl anlamı ve amacı: NATO’ya bağlı tüm orduların ve iktidarların yularını, ABD’li Siyonist Yahudi odakların avucuna tutuşturmak istiyorlardı.

O süreçte ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Berna Keen’in kriptosundan; yeni Meclis’in yol haritası olarak TSK’ya operasyon ve özerklik planlarının çıkması:

12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinden tam on gün önce, ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Berna Keen, merkeze “acil” ve “çok gizli” bir kripto çekiyordu. Bu kripto, ABD’nin seçimlerden sonra Türkiye’de işleteceği takvimin şifrelerini veriyordu. İşte kriptodaki TSK’ya yapılacak operasyonun satır başları:

“Türk Silahlı Kuvvetleri muvazzaf personeli ile ilgili plan uygulamaları, beklenen gelişmeler doğrultusunda oluşmaktadır. İnisiyatifleri nötrdür. Aksi gelişmeler hususunda herhangi bir emare bulunmamaktadır. Genelkurmay eski Başkanlarının yargılanmaları hususunda hukuki alt yapı hazırlıkları tamamlanmıştır ve yargılamalar hızlanacaktır. (LS plan) Profesyonel ordu çalışmaları tamamlanma aşamasındadır.”

Kripto, ABD’nin Kürt planı ve “Özerklik” ilanı için işletilecek takvimle ilgili önemli bilgiler de içeriyordu: “Bağımsız Kürt milletvekilleri çok sert muhalefet yaparak, bölgesel özerklik konusunda etkili bir konumda tartışmalı; yerel özerklik, mahalli idareler planlarına işlerlik kazandırılmalıdır. Ülkedeki Kürt ofislerinin sayısı çoğaltılmalıdır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nde ‘Kürt Temsilci Masası’ mutlaka gündeme taşınmalıdır. Var olan işlevsiz ofislere aktiflik kazandırılmalıdır.”

ABD’nin TSK planının ayrıntılarında ise şunlar vardı: 

- Asker sayısı 250 bine indirilip azaltılacak.

- Zorunlu askerlik daraltılacak.

- Genelkurmay Başkanı, Savunma Bakanına bağlanacak.

- Milli duruşlu subayların bir kısmı, davalarla saf dışı bırakılacak.

- Diğerleri, yüksek ikramiyelerle özendirilip emekliye ayrılacak.

- Kalan subaylar sözleşmeli olacak.

- Bütün subayların terfi ve tayinini, performansa ve sadakate göre hükümet yapacak.

- Ordu, iç güvenlikten uzaklaştırılacak.

- Jandarma, İçişleri’ne bağlanacak.

AB ve ABD’nin dayattığı TSK ve özerklik projeleri maalesef aynen uygulanmış ve son aşamaya gelip dayanmıştı!..

Maalesef Jandarma Genel Komutanlığı’nın tasfiyesine ilişkin yıllarca yapılan uyarılar ve yorumlar dikkate alınmamıştır. İktidar ve borazanları bu konunun gündeme getirilme amacının; AB giriş süreci çerçevesinde güvenlik teşkilatlarının, AB normlarına uyum sağlaması olduğunu açıklamışlardır. Bu kapsamda; yeni sınır güvenlik birimlerinin oluşturulması, Jandarmanın kaldırılması, TSK’nın yeniden yapılandırılması, orduyu profesyonelleştirme çabaları gibi konular yer almaktadır. Ancak, sebebin AB olarak gösterilmesinin gerçeklik yönü olsa da, bunun yanında çözüm sürecinde bölücülere verilen sözlerin ve yönetimin ideolojik yaklaşımlarının da bu çalışmalarda önemli rol oynadığı dikkatlerden kaçmamaktadır.

Öncelikle, Türkiye’nin coğrafi konumunun AB ülkelerinden çok farklılık arz ettiğini, komşularımızın ve onları karıştırıp kışkırtan dış odakların onlarınkine benzemediğini, jeopolitik ve tehdit ortamının, dolayısıyla güvenlik algılamasının Avrupa ile mukayese edilemeyeceğini açık olarak görmek lazımdır. Ayrıca; ülkelerin tarihi geçmişlerini, gelenek ve teamüllerini, kuruluş şekillerini ve felsefesini de bu kapsamda düşünmek gerektiği açıktır. Bu nedenle ülkelerin, özellikle Türkiye’nin güvenlik yapısının ve tehdit algılarının farklılığı ve her şeyin AB ülkelerindeki gibi olamayacağı açıktır. Ancak başka düşüncelerle bunu bahane ederek bir zorlamaya gitmenin ve kamuoyunu da yanıltmanın doğru bir yaklaşım olmayacağı aşikârdır. Bu kapsamda Ermenistan, İran, Irak, Suriye, hatta Yunanistan gibi ülkelerle olan sınırlarımızın; asker olmayan sınır güvenlik birimleriyle korunmasının mümkün olamayacağını, buradaki konunun sadece uyuşturucu, insan kaçakçılığı ve gümrük hususlarının çok ötesinde olduğunu bile bile, böyle bir uygulamaya gitmek tarihi hatadır. Avrupa ülkelerinde sınır geçişlerinin fark edilmediğini de orada seyahat edenler hatırlayacaktır. Jandarmanın dolaylı tasfiyesinin de Oslo görüşmelerinde ele alındığı ve bugüne kadar da bölücüler tarafından ısrarla dayatıldığı haberlerine rastlanmaktadır. Jandarmanın askeri niteliğinin ortadan kaldırılması ve TSK’dan da koparılması, Ordu bünyesinde sıkıntıya sebep olacaktır. AB normlarını uygulayacağım derken; İtalya, Fransa, Belçika gibi ülkelerde askeri nitelikte jandarma teşkilatının varlığı, ihtiyaç duyulduğunda jandarma birliklerinin Kara Kuvvetlerine katıldığı, buna uygun eğitim, teçhizat ve teşkilatlarla donatıldığı nedense dikkate alınmamaktadır. Jandarmamızın bugüne kadar, başta Kıbrıs Harekâtı olmak üzere iç güvenlik ve dış güvenlikteki başarılı ve kahramanca hizmetleri unutulmamalıdır.

Jandarma subay ve astsubaylarının, özellikle komutanlarının yetişmesinin kolay olmadığı, Kara Harp Okulu’ndan sonra Piyade Okulu’nda, sonra da buna ilave olarak jandarmanın görevleri olan mülki ve kolluk görevleri, adli kolluk görevleri ve iç güvenlik hizmetleri için uzun süre öğretim ve eğitimden geçtikleri hatırlanmalıdır. Eğitim, öğretim, teçhizat, malzeme, teşkilatının askeri olması ve asker nosyonuna sahip olmalarından dolayı sahip oldukları ruh hali ve motivasyonun, ülke güvenliği açısından önemi ve değeri hesaba katılmalıdır. Aynı durumda olan Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın da sivilleştirilmeye çalışılması yanlıştır. Yunanistan’ın dahi Sahil Güvenlik Örgütü’nü tam askerleştirdiği bir ortamda bu hata büyük bir yanılgıdır. Bu komutanlığın da gerekli zaman ve yerde Deniz Kuvvetleri’nin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Bunların dışında, TSK’nın yapısının hepten değiştirilmesi konusunda da çalışmalar yapılması ve kararlar alınması kuşku uyandırıcıdır. Bu çerçevede, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhının daraltılması, MSB Karargâhının büyütülüp operasyonel nitelik kazandırılmasına yönelik düzenlemeler yapılması da kafa karıştırıcıdır. Bütün bunlar sonuçta, TSK’nın geleneksel yapısının tasfiyesinin amaçlandığı kuşkularını artırmaktadır.

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz