Ocak 18 20:14

ABD’NİN 3. DÜNYA SAVAŞI HAZIRLIĞI VE AKP’NİN SEÇİM HAZIMSIZLIĞI

ABD’NİN 3. DÜNYA SAVAŞI HAZIRLIĞI VE AKP’NİN SEÇİM HAZIMSIZLIĞI

100 TIR’lık askeri malzemeyi YPG’ye dağıtmışlardı! NATO, Fırat’ın doğusuna girmeye başlamıştı.

31 Mart 2019 Belediye seçimlerinde Ankara, İstanbul, Adana ve Antalya gibi illeri kaybetmenin hazımsızlığıyla hırçınlaşan AKP iktidarının bastırmasıyla; Türkiye haftalar boyu oy sayma işlemi ile uğraşırken Suriye sınırımızda yeni bir Kürt devletinin kurulması için gün sayılmaktaydı. Suriye’de başlayan iç kargaşa sonrası IŞİD bahanesi ile ülkeye giren ve ateşi körükleyen, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO, şimdi de ilk kez Fırat Nehri’nin doğusundaki YPG terör örgütünün işgali altında bulunan bölgelere girdi. Türkiye ve Rusya arasında bölge güvenliğinin konuşulduğu bu günlerde, Uluslararası Koalisyon tarafından içinde NATO’ya ait zırhlı araçlar, lojistik ve askeri takviye taşıyan 100 TIR Fırat Nehri’nin doğusuna geçmeye başlamıştı. 100 TIR’lık konvoyun yaklaşık 60’ı zırhlı araç, Hummer, askeri ve lojistik malzeme taşırken, yakıt dolu 10 tanker de konvoya eşlik etti. Bir bölümünün terör unsurlarına teslim edildiği konvoy daha sonra Kobani’ye kaydırılarak zırhlı araçlar kentte bulunan havalimanı etrafında konuşlandırılmıştı.

Önce araçlar taşınmıştı, sonra askerler yığılacaktı!

Güvenilir kaynakların aktardığı bilgilere göre, bölgeye lojistik sevkiyatının yanı sıra, yakında bölgeye NATO askeri personelinin de gönderilebileceğinin hazırlıklarının yapıldığı anlaşılmıştı. Böylece terör örgütünün Türkiye’nin olası operasyonlarına karşı korunması için elinden gelen her şeyi yapan ABD’nin yanı sıra, örgüt NATO’nun da korunma şemsiyesi altına alınacaktı.

Türkiye’ye Büyükelçi mi, Müstemleke Valisi mi atanmaktaydı?

ABD Başkanı Donald Trump’ın, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği görevine aday gösterdiği David Satterfield, daha Türkiye’ye gelmeden ahkâm kesmeye başlamıştı. Daha yola çıkmadan; “Büyükelçi olarak onaylanırsam; Türkiye’ye, doğru stratejik seçimi yapması için bastıracağım” diyecek kadar küstahlaşmıştı. Neymiş bu “doğru stratejik seçim”?.. S-400’lerden vazgeçip, Patriot’a yönelmemiz ve F-35’leri riske atmamamız lazımmış!.. Dahası FETÖ’den tutuklu Serkan Gölge için de Türkiye’ye baskı yapacağını açıklamaktan sakınmamıştı. Adam sanki Büyükelçi olarak değil Müstemleke Valisi olarak atanmıştı. Bu hadsiz adamın daha yola çıkmadan böyle atıp tutmasına rağmen, AKP iktidarının bağımsız ve onurlu dış politika palavralarının ve “BEKA” istismarının ne anlamı vardı?

NATO’ya “Türkiye’yi işgal” fırsatı mı sağlanmıştı?

ABD tarafından hazırlanan ve Türkiye’ye kabul ettirmeye çalıştırdığı güvenli bölge planının detayları da yapılan bu sevkiyatın altında yatan nedenlere ışık tutuyor. Akıllara, Birinci Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta yaşanan durumu getiren bu detaylardan en dikkat çekenleri, kurulacak olan bölgeye ‘istikrarlı bölge’ denmesi ve buranın uçuşa yasak bölge ilan edilmesi oldu. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde, Başbakanlık’ta Davutoğlu ile birlikte çalışan Ömür Çelikdönmez, Dik Gazete'de "Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO’nun Türkiye’yi işgalini yasallaştıran teklifi nasıl onayladı?" başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Çelikdönmez yazısında, “beka” tartışmalarına değinmiş ve “En temel beka sorunu, NATO kuvvetlerinin Türkiye’yi işgal etmesi” olduğunu vurgulamıştı.

Hatırlanacağı gibi; dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla, NATO'nun “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti”ni hiçbir izne ihtiyaç duymadan, 48-72 saat içinde bölgeye göndermesinin önü açılmıştı.

Bu yazı üzerine harekete geçen Halkın Kurtuluş Partisi ise Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında, Anayasayı İhlal ve devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuşlardı. Dilekçe’de: “Suç tarihinde Bakanlar Kurulu Üyesi olan Anayasanın 92’nci maddesinin açık hükmüne aykırı biçimde, Meclis yetkisini gasp ederek 5237 Sayılı TCK’nın 302 ve 309’uncu maddesinde öngörülen suçları işledikleri çok açık olduğundan, şüpheliler hakkında soruşturma başlatılarak yargılanmaları için Kamu Davası açılmasını, müvekkil parti adına saygıyla arz ve talep ederiz” ifadeleri yer almıştı. Evet; işte o NATO, şimdi Suriye sınırımızda büyük İsrail'e zemin hazırlığı olan bir Kürt devleti oluşturma aşamasındaydı.

Golan’ın ilhakıyla yeni Kürt koridorunun önü açılmıştır!

ABD Başkanı Donald Trump'ın, 1967 yılından beri İsrail'in işgali altında bulunan Suriye'nin Golan Tepeleri ile ilgili olarak; İsrail'in egemenliğini tanıyacağını açıklamasıyla birlikte, Orta Doğu'da yeni bir gerilimin işaret fişeği zaten ateşlenmiş durumdaydı. İsrail'in Golan Tepeleri'ni işgaline karşı; Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin kararları ve uluslararası camianın ciddi tepkileri olmasına rağmen, Trump bu konuda herhangi bir geri adım atmamıştı. Dahası, “İsrail'in, Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini” tanıyan kararnameyi de imzalamıştı. ABD ve İsrail böylece, BM'nin “başkalarının topraklarını zorla ele geçirmenin kabul edilmezliği” ilkesini çiğnemiş olmaktaydı. Böylece Siyonist bir dünya düzenine doğru gidişin de yolunu açmıştı. Golan arazisi; İsrail'in gıda ihtiyacının yüzde 70'ini karşılayan verimli topraklara sahip olmasının yanı sıra, topoğrafik yapısı özelliğiyle, Suriye sahasından İsrail'e yönelik yapılabilecek bir askerî harekâta karşı doğal güvenlik kuşağı oluşturmaktaydı. Golan'dan Suriye içlerine yönelik yapılabilecek bir harekâtta ise İsrail tarafına çıkış arazisi avantajı sağlarken, uzun menzilli silah ve gözetleme/dinleme sistemlerinin kullanılmasını kolaylaştırıcı bir özelliğe de sahip konumdaydı. Ayrıca İsrail, Golan Tepeleri sayesinde Lübnan hudut hattının doğu bölgesinde ilave 30 km'lik bir derinlik elde ediyor. Böylece Lübnan'ın doğu sınırını yaklaşık 60 km'lik hatla kavrayarak, askeri bir harekât için kuşatıcı avantaj sağlamaktaydı. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Araştırma Merkezi Başkanı emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, bir harita çizerek, o haritada çatışma bölgeleriyle, boru hatlarının geçeceği yerleri saptamıştı. O harita üzerinde bize şunları anlatmıştı:

“Golan Tepeleri, konumu itibarıyla; Suriye'nin doğusu (Fırat'ın doğusu) ve Irak başta olmak üzere Körfez ülkeleri için Akdeniz'e açılan bir kapının eşiği durumundadır. Söz konusu ülkelerin/bölgenin doğal gaz ve petrol boru hatlarının İsrail'in Hayfa Limanı'na ulaştırılması söz konusu olduğunda, Golan mecburi bir güzergâh konumundadır. Mısır dahil, Körfez ülkelerinin bir diğer boru hattı güzergâhı ise Tanf-Suveyda-Tel Rıfat uzanımı üzerinden Türkiye-Avrupa hattıdır. Böyle bir durumda ise yine Golan Tepeleri; boru hatlarının kontrolünü sağlayabilecek coğrafi bir noktadadır. Golan Tepeleri'nin İsrail'in egemenliğine verilmesi, “Suriye'nin parçalanmasının ilk adımı”dır. Sonraki aşamada tepelerin uzaktan emniyetini sağlayacak ikinci bir güvenlik kuşağının talep edileceği, bu amaç için de Golan eteklerinden başlayarak Suveyda-Tanf hattına kadar uzanan bölgede, bir Dürzi devleti/özerk bölgesinin kurulmasının gündeme gelebileceği açıktır.”

Yeni Kürt Koridoru oluşturulacaktır!

Tanf bölgesinde halen ABD üssü ve askerleri bulunmaktadır. Suriye'den çekilme kararlarında, bu bölge hariç tutularak oradan çekilmeyecekleri açıklanmıştır. ABD'nin, Tanf bölgesini niçin terk etmediğini iyi anlamak lazımdır:

“Önümüzdeki süreçte, Suriye'nin doğusu-Deyrizor hattını Tanf bölgesi (ABD üssü) üzerinden Dürzi bölgesi ile birleştirmek suretiyle, Suriye'nin güneyinden Golan'a kadar uzanan yeni bir Kürt koridoru oluşturulacaktır. Diğer bir ifadeyle, Suriye'nin kuzeyinde imkânsızlaşan Kürt koridorunu, Suriye'nin güney hattından sarkıtarak Golan ile birleştirmeyi amaçlamıştır. İşte Golan, böyle bir kritik noktadadır.”

Olayların yaşandığı bölgelerle, boru hatlarının güzergâhları arasındaki bağlantı düşünüldüğünde, Golan'ın bu yönden önemi daha çok anlaşılmaktadır.

Trump'ın Yahudi damadı Ankara'da niye ağırlanmıştı!

Donald Trump'ın damadı ve danışmanı Siyonist Yahudi Jared Kushner bu konuları görüşmek üzere Ankara’ya uğramış ve Saray’da ağırlanmıştı. Kushner'in, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul edilmesiyle ilgili; “Görüşmede, Suriye ve terörle mücadele başta olmak üzere bölgesel konular ve ikili ilişkilerin ele alındığı” belirtilse de çok daha gizli ve kirli konuların ele alındığı sırıtmaktaydı. Jared Kushner, ABD'nin Körfez'deki müttefiklerine düzenlediği ziyaret sırasında, Sky News Arabia'ya bir röportaj vermiş ve ABD'nin İsrail-Filistin çatışmasını sonlandırmak için bir barış planı hazırladığını açıklamıştı. Oysa ABD'li yetkililer daha önce Kushner'in 1 haftalık gezisinde sadece barış planının ekonomik yansımalarıyla ilgileneceğini duyurmuşlardı. Ancak Kushner; verdiği röportajda sunulan teklifin, 'çok detaylı bir siyasi plan' olduğunu vurgulamıştı. Kushner, teklifin yeni sınırlar oluşturmak ve statü problemlerini aşmakla ilgili olduğunu ağzından kaçırmıştı. Trump'ın damadı ve danışmanı olan Kushner, Washington'un İsrail-Filistin politikasını yöneten isim olarak tanınmıştı.

Trump yönetimi; İran'la nükleer anlaşmadan çıkıp, yaptırımlara geri dönmesi sonrası kritik bir adım daha atarak, Devrim Muhafızları’nı “terörist örgüt” saymıştır.

ABD Başkanı Donald Trump, İran'ın Devrim Muhafızları'nı resmen terör örgütü ilan ettiğini açıklamıştı. Trump'ın 'yabancı terör örgütü' diye tanımladıklarını ilan etmesiyle, İran Devrim Muhafızları ABD'nin 'terör' listesine alınmıştı. İran'da İslam devrimi sonrası, İran ordusuna eşdeğer olarak Devrim Muhafızlarını oluşturmuşlardı. Devrim Muhafızları, İran Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı kara, hava, deniz ve füze kuvvetleri bulunan büyük bir güç konumundaydı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran Devrim Muhafızları Ordusunu ABD'nin yabancı terör örgütleri listesine eklemesinden dolayı, ABD Başkanı Donald Trump'a tebrik ve teşekkürlerini yağdırmıştı. İran'ın, İsrail ve ABD'nin yanı sıra dünya barışını tehdit ettiğini öne süren Netanyahu, "Ülkelerimiz ve bölge ülkelerinin çıkarına olan bir başka önemli isteğimi daha kabul ettiğiniz için size teşekkür ediyorum. İran rejimine karşı çeşitli yollarla gerekli adımları atmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştı.

ABD Başkanı Trump, İran Devrim Muhafızlarının yabancı terör örgütleri listesine alındığını duyurmakla, Washington yönetimi ilk defa başka bir ülkenin ordusunu terör listesine almış olmaktaydı. Bu, İran’a yönelik yeni bir saldırı hazırlığı olarak algılanmıştı.

ABD'nin Türkiye küstahlığı

Tam bu süreçte ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, S-400 sisteminin aktif olduğu bir hava sahasında F-35 uçmasının mümkün olmadığını açıklamıştı. Pompeo, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesinde Bakanlık bütçesiyle ilgili oturumda, Türkiye ve S-400'ler hakkında değerlendirmeler yapmıştı. “Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemini almasını doğru bulmadıklarını” dile getiren Pompeo, bu hususta Türk muhataplarına görüşlerini birçok kez aktardıklarını hatırlatmıştı. Pompeo, teknik anlamda S-400'ler ile F-35'lerin aynı yerde var olmasının uygun olamayacağını iddia ederek, "S-400'lerin aktif olduğu bir yerde F-35'lerin aynı anda uçması mümkün değil." çıkışını yapmıştı. Türkiye'ye S-400'ler yerine Patriot'ları önerdiklerini kaydeden Pompeo: "Bu öneri hâlâ masada, detaylar üzerinde çalışılıyor. F-35'lerin önemli bir parçasını üreten Türklere şunu söyledik; onlar sadece alıcı veya müşteri değil, F-35'lerin tedarik zincirinin bir parçası durumunda. Eğer S-400'leri alırlarsa bu durumun mevcut olmayacağını açık bir şekilde ilettik." diye küstahlaşmıştı. Pompeo ayrıca, Türkiye’nin Rusya’dan S-400'leri alması durumunda, Amerika Düşmanlarına Yaptırımla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamında bazı yaptırımlarla karşı karşı kalma ihtimalinin de önünün açılacağı tehdidini savurmuşlardı.

Oysa, bir NATO üyesi ülke olan Yunanistan, Rusya’dan S-300 füzelerini almıştı ve bu bir sorun yapılmamıştı!

Bağımsız Devletler Topluluğu Enstitüsü Başkanı Vladimir Evseev’in, "Eğer Yunanistan (Rus hava savunma sistemini) alıyorsa, neden Türkiye de almasın? Türkiye de S-400 sistemini satın alabilir. Türkiye, silah alımı konusunda ABD'den bağımsız olmak istiyor." çıkışı haklıydı.

Rusya merkezli Bağımsız Devletler Topluluğu Enstitüsü Başkanı Vladimir Evseev, S-400 hava savunma sistemlerinin Amerikan Patriot sistemlerinden üstün olduğunu savunarak, "Eğer Yunanistan alıyorsa, Türkiye de S-400 sistemini satın alabilir. Türkiye, silah alımı konusunda ABD'den bağımsız olmak istiyor." açıklamasını yapmıştı. Rusya'nın başkenti Moskova'da düzenlenen "Rus-Türk İlişkileri ve Bölgesel Güvenlik: Erdoğan'ın Moskova'ya Ziyareti" adlı yuvarlak masa toplantısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan'ın Moskova ziyareti ele alınmıştı. Bağımsız Devletler Topluluğu Enstitüsü Başkanı Evseev, S-400 hava savunma sistemlerinin Amerikan Patriot füzelerine yönelik üstünlüğüne işaret ederek, "S-400'ler, hedef tespit mesafesi ve radyo elektronik ortamda çalışabilme konusunda Patriot'lardan ileride." diye konuşmuştu. NATO ülkesi Yunanistan'ın Rusya'dan S-300 aldığını hatırlatan Evseev, "Eğer Yunanistan alıyorsa, neden Türkiye de alamasın? Türkiye de S-400 sistemini satın alabilir. Türkiye, silah alımı konusunda ABD'den bağımsız olmak istiyor." ifadelerini kullanmıştı.

ABD'den skandal Türkiye ve F-35 kararı!

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz