YETİŞ İLAHİ!
İnayetin yetişmezse, zail olmaz gafletim
Rahmeyle ki kulun düşmüş, ah-u zare İlahi…
Allah'ın yardımı ve desteği, koruyup gözetmesi olmazsa; dünya ve ahiret için gerekli ve önemli olan bir şeyin değerini kavramamız mümkün değildir. Dikkat ve özen göstermemiz gerekirken savsakladığımız veya unutmadığımız halde terk ve ihmal edip aksattığımız durumlarda bizi gafletten kurtaracak yine Rabbimizdir. Ya Rabbi, bizden rahmetini eksik etme, gafletimizden dolayı düştüğümüz sıkıntı ve dertten bizi kurtaracak olan sadece Senin rahmet ve merhametindir.
Tevbe Suresi 71. ayeti, bu rahmet ve inayeti hak edecek kulları şöyle tarif etmektedir: “Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve destekleyicileri)dirler. (Herkese ve birbirlerine her konuda) İyiliği emreder, kötülükten nehyedip çevirirler, namazı dosdoğru yerine getirirler, zekâtı verirler ve (her konuda) Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”
Allah, herkese rahmet eder ve bunun için de bir ücret istemeye ihtiyaç duymaz. Yalnız, çalışanlarla çalışmayanları da bir tutmaz. Çünkü İlahi nusret, gayrete bakar. “O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük 'lütuf ve ihsan (fazıl)' sahibidir.” (Âl-i İmrân: 74)
Biz Milli Çözümcüler olarak, verilen bir görevi; en önemli ve en öncelikli yapılması gereken iş olarak görürsek, bu alışkanlık bizim gafletten kurtulmamızı sağlayacaktır.
İşte o zaman Allah, rahmet ve inayeti sayesinde; Milli Çözümcülere, yapılamayacak (imkânsız ve çok zor görünen) şeyleri yaptırır, yapmak istediklerimizi (kırgınlık ve kızgınlık anında sonradan pişman olacağımız şahsi, dünyevi ve nefsi bazı çıkışlarımızı) da bize yaptırmaz…
Eğer tutmazsan elimden, nafile tüm gayretim
Meğer Senden ola Ey Dost, derde çare İlahi…
“İman ateşten bir kor olacak; tutanın eli yanacak, tutmayan ise imanından olacak!” denilen bir zamanda yaşarken; Ya İlahi, Senin yardımın olmazsa, biz imanımızı elde tutamayız, Sen hem en yakın dostumuz hem de her derdimizin devasısın…
Çünkü Sen: “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmış değiliz. Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 38-39) buyurup her şeyin bir imtihan ve deneme olduğunu belirtmişken…
Ve hele: “(Unutmayınız ve haddinizi aşmayınız ki) Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz! (Öyle her arzu ettiğinize erişemezsiniz. Zira her şey Allah’ın elinde ve takdirinde bulunmaktadır.)” (Tekvir: 29) demişken…
Ve; “Sakın unutmayın ve şeytan sizi umutsuzluğa sürüklemesin” dercesine; “Demek ki, gerçekten her zorlukla beraber (ona dayanacak ve aşacak bir) kolaylık da vardır. (Unutma) Kesinlikle her zorlukla beraber, elbette bir kolaylık (ve rahatlık) da olacaktır. (Sabret, her usr; iki yusr doğuracaktır. Çünkü gerçekten her zorlukla beraber (iki kere) kolaylık bulunacaktır.)” diye tavsiyede bulunmuşken, bize düşen, ayetinde buyurduğun gibi: “(Şu halde ey Habibim!) Boş kaldığın zaman, (tebliğ ve toplumu terbiye, cihad etme ve tehlikeleri defetme, sosyal ve siyasi görevler gibi, mecburi işlerinden sıyrıldığın an, durma hemen ibadete ve hayırlı hizmete) koyul ve uğraşıp yorul ki (manevi terfi ve terakki ancak sürekli ve sistemli bir çaba ile mümkün olacaktır. Ve bütün bu gayret ve hizmetlerinle kesinlikle) Sadece Rabbine (rızasını kazanmaya) rağbet et (ki dünyada izzet ve devlete, ahiret yurdunda ise cennet ve rü’yete ancak böyle ulaşılacaktır).” (İnşirah: 5-8) buyruğuna uymaktır ve her derdimizin çaresi bu şuurdadır.
Tecellinle daim artar, hayranlığım hayretim
Sensiz mutsuz garip gönlüm, pare pare İlahi…
“(Bütün yerler ve yönler gibi) Doğu da Allah'ındır, Batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi ve tecellisi, kudret ve rahmet eseri) oradadır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi) Kuşatandır, (hakkıyla) Bilendir.” (Bakara: 115) ayetinin işaret ve hikmetince, evrendeki her şey O’nun eseridir. Bunların (insandaki, hayvanattaki ve nebatattaki) mahiyetlerini düşündükçe hayran olmamak ve hayret etmemek mümkün değildir. İnsanı Rabbine bağlayan; hayrettir. Bu hayret, sevgiye ve şükre dönüşünce ortaya çıkan manevi huzur ve teslimiyet, gönlümüzde-ruhumuzda bir mutluluk oluşturuverir. Ama ne zaman ki her şeyi kuşatanın Allah olduğunu unutup, bir an gaflete düşüp, maddi ve dünyevi şeyleri düşünmeye başlayıp, biraz da endişeye kapılıyorsak; işte bu durumda gönlümüz-ruhumuz sıkılmaya ve parçalanmaya başlıyor. Bu gibi git-geller, Hakka vuslat isteğini oluşturuyor; vuslat arzusu ise sadece hasretle olgunlaşıp insanı pişiriyor. Öyle ya, insan Rabbini hatırlayınca şeytan geri çekilirmiş…
İman nimetin olmazsa, hiç kalır mı kıymetim
Kerem kıl kapına geldim, yakma nâre İlahi…
Cenab-ı Hak; hidayet ve istikamet ehli, ilim ve hikmet talibi Milli Çözümcüler olmamızı nasip etmiş ve bununla bizi kıymetlendirmiştir. “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan… Her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir. Bizi bu kutlu gayelere hizmetkâr eyleyen Rabbim! Bizim bu nimetin kıymetini bilmemizi ve “(Kâinat kitabını, kendi nefsindeki hakikati, Kur’an’ın kelâmını ve hitabını devamlı ve dikkatle) Oku! (Anla ve anlat ki) Rabbin en büyük kerem sahibi (olandır).” (Alak: 3) ayetine uygun davranmayı bize kolaylaştır ve (bazı hizmetleri hafife almak-talimatlara uymamak-ihmalkâr davranmak gibi) nankörlük edip cehennem ateşine düşmemize de imkân tanıma… Amin!..
Şuur ver vahdete dönsün, her anım hep kesretim
Bin bir ismin zuhur eder, aşikâre İlahi…
Cenab-ı Hakkın Zatı; her türlü şekilden, biçimden, sûretten, mekân ve zaman tahdidinden münezzehtir. O; Ezeli ve Ebedi, Evvel ve Ahir, tek ve mutlak gerçektir. Yüce Rabbimiz ancak yarattığı eserleriyle bilinir. Hücrelerden kürrelere, çiçeklerden böceklere, her şeyde ve her saniyede tecelli ve tezahür eden; Cenab-ı Rabbi’l-âlemindir. Bu gerçeği bilmek ve bunun şuuruna ermek ise “Vahdete ulaşmaktır”. Yani her olayda ve her varlıkta Allah’ın kudret ve hikmetini görüp anlamak ve sadece O’nun rızasına yoğunlaşmaktır. Çünkü Allah (CC) Kutsi Hadiste; “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Âlemi yarattım, nimetlerimi sevdirdim. Böylece Beni bildiler.” buyurarak Kendisini bilip tanıyacak ve O’nun halifesi olacak kabiliyette bir varlık olarak insanı yaratmıştır. “Sonra onu (kendi kıymetini bilmediği ve kabiliyetlerini körletip kirlettiği için) aşağıların aşağısına çevirip-itip bıraktık. (Veya, insanoğlunu) “Esfeles safiline” (eğitilmek, yetiştirilmek ve imtihan edilmek üzere evrenin en aşağı tabakası olan yeryüzüne geri gönderip olgunlaşma fırsatı tanıdık.)” (Tin: 5) buyurarak insanın her anının Yüce Yaratıcısını tanıması, bilmesi, O’nun her şeye hâkim olduğunu idrak etmesini dilemiştir. Bu durumu: “Biz onları (kâinatı, dünyayı ve insanları) yalnızca Hakk ile (vahdet ve kudretimizi göstermek ve imtihan etmek amacı ile) yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler (ve gerçeği merak etmezlerdi).” (Duhân: 39) diye bildirmiştir.
...
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..