Ekim 04 00:02

ATATÜRKÇÜLÜĞÜN, ATEİST İDEOLOJİLERİNE ALET OLUNMASI!

ATATÜRKÇÜLÜĞÜN, ATEİST İDEOLOJİLERİNE ALET OLUNMASI!

Kemalizm’i; Sabataistler, yani Türk ve Müslüman geçinen gizli Yahudiler uydurmuşlardır. Bunlar; çok küçük bir azınlıktır, ama oldukça azgın ve etkin konumdadır. Bunlar; görünüşte mü’min, ama gerçekte münkir ve profesyonel münafık insanlardır. Bunlar; yerine göre sağcı, solcu ve İslamcı takılsalar da, gizlice Kabala öğretilerine ve Sabatay Sevi’nin sinsi ve Siyonist prensiplerine sıkıca bağlıdır. Bunlar; kendilerinin asil ve büyük, başkalarının ise basit ve düşük olduğuna inandıklarından, özellikle Müslüman Türk halkına karşı her türlü haksızlık ve ahlaksızlığı mubah ve caiz saymaktadır.

Bunların varlığını ve bir virüs gibi Milli bünyemizi nasıl sardığını bilmeden, sorunlarımızdan kurtulmak imkânsızdır.

1. Onlar kendilerine "Ma'amim" (seçkin mü'minler, inanan kimseler) der, Müslümanlara ve Türklere ise: “acı soğan” derler.

2. Onların iki kimliği vardır. Asıl kimliklerini gizli tutarlar, dıştan Müslüman görünürler.

3. Onların iki ismi vardır. Gerçek isimlerini söylemezler.

4. Onlar Kemalizm’i bir din haline getirmişlerdir. Atatürk istismarıyla geçinmekte ve kendilerini gizlemektedirler.

5. Onlar laik değil, laikçidir. Din, maneviyat ve ahlak tahripçisidirler.

6. Onlar İslam'a düşmandır, ama dost görünürler.

7. Onlar İslami eğitime düşmandır, ama farklı bahaneler üretirler.

8. İttihat Terakki zamanındaki ve Cumhuriyet sonrasındaki bütün Marksist-Komünist öncüler bu cemaattendir.

9. Onlar, İslâm'dan ayrı, hatta İslâm'a karşı bir Türkçülük ve milliyetçilik oluşturmuş ve geliştirmişlerdir.

10. Onlar sekülaristtir, Darwinisttir, materyalisttir.

11. Son 150 yıl içindeki bütün ihtilâl, inkılâp, darbe, anarşi ve terör hareketlerini doğrudan veya dolaylı onlar tertiplemiştir.

12. Büyük İsrail’i kurmak üzere engel gördükleri Sultan İkinci Abdülhamit Han’ı onlar devirmiştir.

13. Jön Türkler ve İttihat Terakkiciler, onların aletidir…

14. Müslümanlara ve Türklere yapılan zulümlerde perde arkası asıl rolleri bunlar üstlenmiştir.

15. İslâm kadınlarının açılması ve ahlaki dejenerasyona uğraması onların eseridir.

16. Milletimizi, atalarının mezar taşlarını okuyamayacak, babasının mektuplarını anlamayacak kadar kara cahil bırakanlar bu kesimdir.

17. Millî Türk mimarîsini onlar dejenere etmiştir.

18. Türkiye'deki ahlaki bozulma ve ailevi yozlaşma onların mel’anetidir.

19. Millî eğitimi onlar bozmuş ve güdükleştirmiştir.

20. Üniversiteleri onlar bozmuş ve diplomalı cahiller yetiştirmiştir.

21. Ahlâka, fazilete, iffete, ismete, hayâya onlar savaş ilan etmiştir.

22. Onlar kızlarını ve oğullarını Müslümanlarla ve Türklerle evlendirmez. Şayet evlenecek olurlarsa onlara dünyayı zindan ederler.

23. Onlar kendilerine mahsus gizli din adamları yetiştirirler.

24. Onlar evlenen çocuklarına gizli Kabala nikâh yaptırıverirler.

25. Onlar ölülerini belli mezarlıklara defin ederler.

26. Onlar büyük sermayeyi kontrol altında tutmak isterler.

27. Onlar büyük medyayı avucuna almak peşindedirler.

28. Onlar İslâm'da reform, yenilik, değişiklik yapılmasını destekler.

29. Onlar Türkçe Kur'an ve Türkçe Ezan okunmasını ister.

30. Kirli ve Masonik Derin devlet onların kontrolündedir.

31. Vesayet rejimi ve despotik demokrasi onların güdümündedir.

32. Ülkedeki her kesimin içinde ajanları, casusları, provokatörleri bulunabilir. Sağcı solcu, İslamcı bütün partilere adamlarını yerleştirmişlerdir. Milli Görüş’ü yozlaştırmak ve güdük kılmak üzere Erbakan’ın yakın çevresine seçme Sabataist ve Pakradunların girdiği kesinleşmiştir. AKP ise tamamen bunların güdümündedir.

33. Çoğunluğu "Böl, parçala, birbirine düşür ve hükmet" prensibine göre idare ederler.

34. 1950'lerden bu yana hayli sekülerleşmiş olmakla birlikte İslâm ve Müslüman düşmanlıkları devam etmektedir.

35. Müslümanları onlar yönlendirmektedir.

36. Müslümanları yüzlerce fırkaya, hizbe, cemaate, gruba, kliğe ayırmışlar, aralarına düşmanlık, kin, rekabet, çekişme, hizip asabiyeti tohumları ekmişlerdir.

37. Şeriata aykırı aşırı ve heterodoks tasavvufun içine girmişlerdir.

38. Paraya, lükse, konfora, zenginliğe, dolar ve Euro’ya tapınır ve severler.

39. Ülkemizi babalarının malları ve mandıraları, halkımızı ise sağmal koyunları görmektedirler. Türkiye Ortadoğu'nun Japonya’sı olamamışsa bunun sorumlusu ve suçlusu bu hainlerdir.

40. Aralarından asıl kimliğini bırakıp da gerçekten Müslüman olanı veya Müslümanlara yarar sağlayanı hiç affetmezler. Başvekil olsa bile gözünün yaşına bakmaz, idam ederler.

Yahudi Dönme(z)lerinin asılları karışık, kafaları karanlık, ama adları AYDINLIK olan bazılarına göre, Atatürk; HALİS KOMÜNİST VE İTTİHATÇI SABATAİST’TİR! Aynı gizli Yahudilerin sağcı ve Türk ırkçısı geçinenlerine göre, Atatürk; TAM BİR FAŞİST VE KEMALİST’TİR! Bu Yahudi şebekesinin Dinsiz ve Devrimci ekibine göre Atatürk; DARWİNİST VE ATEİSTTİR! Bu mel’unların Mason ve komprador takımına göre ise, Atatürk; AB heveslisi, Batı taklitçisi bir LİBERALİST VE KAPİTALİST’TİR!..

Oysa Mustafa Kemal, Müslüman Türk Milletinin asil bir ferdi; bizi millet yapan ve şanlı medeniyetler kurduran Milli ve manevi değerlerimizin inbiğinden süzülen asri bir örneğidir. Atatürk, Darwinist ve dinsiz olmayacak kadar akıllı ve inançlı, Komünist olmayacak kadar vicdanlı ve oturaklı, Kapitalist olmayacak kadar halkçı ve sosyal adalet yanlısı, Avrupa Birliği’ne kuyruk olmayacak kadar milli onur ve bağımsızlık sevdalısı; Aziz Milletini hurafe, yobazlık ve din istismarından kurtarıp, gerçek ve yüksek İslam şuuruna kavuşturma yolunda, Kur’an-ı Kerim’i ve Buhari Hadislerini, en emin ve ehil alimlere Türkçemize çevirtecek kadar, halkının inancına ve kutsallarına bağlı ve saygılı bir şahsiyettir.

Her türlü fırsat ve ruhsat elinde olmasına ve Türkiye’de Komünist ve Dinsiz bir rejim kurma imkânı bulunmasına rağmen, Atatürk’ün bilimsel gerçeklere ve ahlaki gereklere uygun ve asla taklitçi değil tamamen milli bir sistem oluşturma çabası da, Onu komünist veya liberalist göstermeye çalışan çapulcuların saptırma ve istismarını boşa çıkarmaktadır.

Bu arada Atatürk’e sığınarak ve Onun Aziz hatırasına duyulan saygınlığı kullanarak, Mason ve soysuz İttihatçılar gibi komitacı yöntemlerle bu millete komünist rejimi, veya dinsiz Darwinist ideolojiyi dayatacağını sananlara... Ve yine uyduruk ve uyuz Kemalizm safsatasına, Liberalizm ve AB hevesi ve küreselleşme projesi katıp bu Siyonist köle düzenini devamlı kılacaklarına inananlara bir sözümüz vardır:

Bu asil milletin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, asıl ve acil meselesi:

• Bağımsızlık ve bekamızın sağlanıp korunması; Milli birlik ve dirliğimize yönelik dış provokasyonların ve terör piyonlarının etkisiz bırakılması,

• Ahlaki ve ailevi yapımızın, inancımızın ve temel insan haklarımızın bu tahribattan kurtarılması,

• Ekonomik ve teknolojik kalkınmamızın, refah ve huzurun yaygınlaşmasının önündeki engellerin kaldırılması, ve

• Türkiye’nin tarihi misyonuna ve Lider sorumluluğuna yeniden sahip çıkmasıdır.

Yoksa ne sinsi ve şeytani hesaplarınıza geçirilen Kemalizm yaftası, ne bilimsellik sahtekârlığına sarılan Darwinizm ve dinsizlik safsatası, ne Müslüman Türk Milletini bir avuç Sabataist ve Pakradun (Ermeni Yahudisi)nin despotizmine sokma hazırlığı olan Sosyalizm ve Komünizm şarlatanlığı, hiçbirimizin; SP, MHP, CHP ve AKP gibi farklı partilere iyi niyetle ve hayırlı hizmet beklentisiyle oy veren Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Dindar-Kalender, bu milletin ezici ekseriyetinin derdi değildir; önem de vermemektedir.

"Kemalizm Türkün Dinidir" diyenler sapıktır ve sahtekârdır!

Ankara'daki Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nün eski bir baskısında “Din” maddesini açtığınızda şu satırlar karşınıza çıkmaktadır:

“İnanılıp çok bağlanılan fikir veya ülkü. Kemalizm Türkün dinidir."

Çok itiraz ve tenkide uğradığı için sonraki baskılarda bu cümle sözlükten çıkartılmıştır. Çağdaş yobazların, devrim simsarlarının, despotik ideoloji meftunlarının, İslâm karşıtlarının zihniyetini aksettiren bu cümle; "Kemalizm Türkün dinidir..." tam bir safsata ve sapkınlıktır. Mustafa Kemal Paşa'nın ölümünden sonra Sabataist Kemalistler, resmî bir ideoloji uydurmuşlar, bunu din gibi benimsetmeye çalışmışlar ve Müslüman halka da zorla dayatmışlardır. CHP'nin, halkın gözünden düşüp şüphe ile bakılmasında bu "Kemalizm Türkün dinidir" cümlesinin, zihniyetinin, takıntısının büyük rolü vardır. 1950'li yıllarda Mehmet Kaplan (sonradan profesör olan) Komünizmle Mücadele gazetesinde "Kemalizm bir ideoloji midir?" başlıklı nefis bir yazı yazmıştı. Ama ne yazık ki bu Mehmet Kaplan sonradan Masonlarla uzlaşmış, bu yazısındaki fikir ve görüşlerine karşı çıkmaya başlamıştır.

Oysa Kemalizm bir ideoloji bile değildir; uydurma ve dayatma sloganlardır!

Türkiye halkının büyük çoğunluğunun dini İslam'dır. Yüce İslam mecazi de olsa, başka bir dine ihtiyaç bırakmamıştır. Maalesef yeteri kadar gerçek birikimli ve bilinçli tarihçimiz olmadığından halkımıza Kurtuluş Savaşı'nın içyüzü de doğru dürüst anlatılmamıştır.

1950'li yıllarda iktidar partisinin (Demokrat Parti) Samsun Milletvekili Hasan Fehmi Ustaoğlu Samsun'da çıkan Büyük Cihad gazetesinde (Sahibi: Merhum Mustafa Bağışlayıcı) "İstiklâl savaşını millet yapmış ve kazanmıştır, İttihatçı ve Masonlar bu zaferi kendilerine mal etmeye çalışmaktadır, milletimiz kimseye medyun (borçlu) değildir" mealinde bir yazı kaleme almıştı. Küçük bir gazetede yayınlanmasına rağmen bu yazı Atatürk’ten sonra azıtan Mason ve İttihatçı zihniyetin tepesinde bomba gibi patlamış ve resmî ideoloji taraftarı düzenbazlar aşırı ve dehşetli bir tepki ortaya koymuşlardı. Demokrat Parti disiplin kurulu derhal toplanmış, Ustaoğlu'nu partiden çıkarmıştı, Adnan Menderes ise bu haksızlığa mani olmamıştı.

Aynı Menderes, Dönme Ahmet Emin Yalman hadisesinden sonra Milliyetçiler Derneği'ni kapatmıştı. İslâm'a sadık ve bağlı bütün milliyetçileri baskı altına almıştı. Yalman hadisesiyle doğrudan doğruya ilgisi olmayan Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Rıfat Atilhan gibi İslâmî şahsiyetleri ve yazarları tutuklatmıştı. Sayısı 33 olan İslâmî ve millî gazete ve dergileri çeşitli baskılarla yasaklamıştı. (Yeşilköy havaalanında basın toplantısı tertipleyip; "Sayısı 33 olan kara basını susturacağız" mealinde konuşmalar yapmıştı.) Risale-i Nur talebelerine ve tasavvuf ehline baskı uygulatmıştı. 1959'da vefat eden Silistreli Süleyman Hilmi Efendi'nin cenazesinin Eyüp Sultan Kabristanı’nda gömülmesine Menderes'in İçişleri Bakanı izin çıkarmamıştı. Millî Mücadele'de düşmana karşı ilk hareketi başlatan, bugün adı bazı çevrelerde hain sıfatıyla birlikte anılan İslam ulemasıdır ve Mustafa Kemal’e en büyük desteği bunlar sağlamıştır.

İstiklâl Savaşı, solcu fakat gerçek tarihçi Prof. Mete Tunçay'ın da belirttiği gibi “bir İslâmî cihat hareketi” olarak başlamış ve başarılmıştır.

23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi bir cuma günü, milletvekillerinin Hacı Bayram-ı Veli Camii'nde topluca kıldığı Cuma namazından sonra tekbir getirilerek, dualar edilerek, kurbanlar kesilerek açılmıştır. Meclis'te yetmiş kadar sarıklı hoca ve şeyh üye hazır bulunmuşlardır. Meclis'in kürsü arkası duvarında Kur'an-ı Kerim'deki Şûra ayeti levha halinde asılmıştır. Mustafa Kemal: “Bu Yüce Meclis, sadece Türklerden, veya Kürtlerden, veya Çerkezlerden değil, hepsinden müteşekkil bir İslam anasırı (camiası)dır” anlamında kaynaştırıcı konuşmalar yapmıştır.[1]

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarımız da bu milletin doğal ve onurlu bir ferdi ve temsilcisi konumundadır.

Tanınmış bir köşe yazarı soruyor: "Çember sakallı, başı takkeli, eli tespihli, namazlı abdestli, her yıl hacca ve umreye giden, eşi ve kızları tesettürlü bir genelkurmay başkanı mı istiyorsunuz?"

Bu tür şeytanlık ve şarlatanlıklar tamamen kışkırtma ve ortalığı karıştırma amaçlıdır. Oysa elbette bizim istediğimiz Genelkurmay Başkanı şöyle olmalıdır:

• Ordunun başı olarak din işlerine ve Müslümanlara doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kesinlikle karışmayacaktır.

• Orduyu gündelik siyasetin dışında tutacak, ama Milli birlik ve dirliği koruma konusunda da sorumlu ve şuurlu davranacaktır.

• Dış güçlerin ve Masonik merkezlerin emriyle darbecilik yapmayacak, ama bağımsızlık ve bekamıza yönelik hıyanetlere de göz yummayacaktır.

• Seçimle gelmiş siyasî iktidarın ancak seçimle gideceği ilkesine bağlı kalacak, ama demokrasinin despotizme çevrilmesine ve T.C. Devleti’nin dejenere edilmesine sessiz kalmayacaktır.

• Müslüman halkının din ve inanç esaslarına, inandığı gibi yaşama haklarına saygı duyacaktır.

• İslâm'ı ve Müslümanları bir tehdit ve tehlike olarak görme hastalığına kapılmayacaktır.

• Herhangi bir ideolojiyi bir din gibi kabul edip dayatmaya kalkışmayacaktır.

• Masonik siyasete karıştırılan ordumuzun Balkan Harbi'nde nasıl korkunç bir hezimete uğramış olduğunu asla unutmayacaktır.

• Subay ve astsubay yetiştirilmek üzere alınacak öğrencilerin seçiminde dindarların elenmesi gibi bir ayırıma fırsat tanımayacaktır.

• İstismar ve görevlerini ihmal etmemek şartıyla inançları ve ibadetleri yüzünden ordudan subay ve astsubay atılmasına yeşil ışık yakmayacaktır.

• Yakın tarihte olduğu gibi askerî birliklerde, isteyenlerin korkusuz şekilde namaz kılabilecekleri mescitler açtıracaktır.

• Askerî hastanelere, askerî müzelere, şehitliklere, diğer askerî müesseselere sakallı Müslümanların, tesettürlü İslâm kadınlarının girmesine engel olmayacak, toleranslı olacaktır.

• Subay ve astsubayların eşlerinin veya kızlarının başörtülerine karışmayacaktır.

• Devlet ile düzeni özdeş tutmayacaktır.

Bizler milli şuurlu ve sorumlu bir Müslüman ve bir Türkiye vatandaşı olarak bunları arzu ediyoruz. Bu isteklerimiz:

A. İnsan haklarına uygundur.

B. Demokrasi kurallarına uygundur.

C. Bilgeliğe ve milletin özgüven anlayışına uygundur.

Ç. Türkiye'nin millî kimliğine ve çıkarlarına uygundur.

D. Akla, mantığa, vicdana, sağduyuya uygundur.

Ya hu, Genelkurmay Başkanı namaz kılamaz mı? Haccını yapamaz mı? Kıyafet tercihi olarak hanımı başını kapatamaz mı? Beyler, demokrasi ve insan hakları sadece dinsizler, ateistler ve gayrimüslimler için mi lazımdı? Müslümanların da en az onlar kadar hakkı vardır” sözleri doğruları yansıtmaktadır ve halkımızın duygularına tercümanlıktır.

Halık’ı bırakıp mahlûka tapınanlar, ahmaktır ve sürekli alçalmaktadır:

Amerika’nın asla batmayacağını sananlar… Yahudi Siyonizm’iyle ve Haçlı emperyalizmiyle başa çıkılmayacağını savunanlar… Bu iman ve ümit tükenmesi ve heyecan çürümesi nedeniyle Hak davadan kaytarıp ABD ve İsrail’e hizmet sunanlar ve AB’den himmet ve himaye umanlar, Mahmut Toptaş Hoca’nın güzel tespitiyle, zavallıdır.

İran Şahı gibi: “Kodum mu oturturum” diyenler yeryüzünde oturacak hatta mezar olarak yatacak yer bulamamıştır. "Büyük balık küçük balığı yutar" diyerek haksızlık edenler de kaba kuvvete boyun eğenler de bilmezler ki denizler büyük balıklarla değil küçük balıklarla dolup taşmaktadır. Dünya, günde tonlarca balık yutan balinaların neslinin tükenmemesi için milyarlar harcamaktadır. Bal arısını yiyerek geçinen zanbur'u tanıyanınız pek azdır. Ama bal arıları dağları taşları ve çiçekleri tutmuş, milyarlarcası sizlere bal üretmek için çalışmaktadır. Bir kurt bin kuzuyu korkutup kaçırtmakta ve tuttuğunu parçalamaktadır. Ama her yerde koyun ve kuzu sürülerine rastlandığı halde kurtların nesli tükenip azalmaktadır. "Tuttuğunu koparanlar", yanlışlık ve haksızlık içinde bocalamaktadır. Oysa bize “tuttuğunu yeşertenler” lazımdır. "Diş geçirenler" yaralarlar, mikrop saçarlar. Bize yaraları saranlar lazımdır.

"Kolu uzun, ensesi kalın" olanlar, "Döner taşı, öter kuşu" bulunanlar, her yerde"borusu ötüp davulu çalanlar", "itibarım kaybolmasın, koltuğum alınmasın, makamım ve rütbem elden kaymasın, malıma el konmasın" diye "gelene ağam, gidene paşam" diyerek, el etek öpüp yalakalık yapanlar, her gelip geçene kuyruk sallayıp buyruk alanlar değil, mert, net ve gerekirse sert mü’minler lazımdır. Mal ve servetle ayakta durulabilseydi Karunbatmazdı. Zulümle, kaba kuvvetle başarılı olunsaydı Firavun boğulmazdı. Alavere-dalavereyle, entrikayla iktidar korunsaydı, Haman yıkılmazdı.

Mekke'nin kodamanları hakkı hep kuvvette götürdüklerinden, sevgili Peygamberimize iman eden fakir, kimsesiz, köle, çaresiz insanlara bakarak, bu davanın tutmayacağını, ayak takımıyla bir şey olmayacağını, onları yanından kovması gerektiğini savunmuşlardır. Bunun üzerine Rabbimiz:

"Sabah akşam Rablerine dua ederek, O’nun rızasını isteyenleri (yanından) kovma ..."(En'am 52) buyurmuşlardır. İman edenlerin daha önce kâfir iken işledikleri kötülükleri konuşmaya ve Efendimize de duyurmaya başlayınca, Rabbimiz: "Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur." (En'am 52) diye uyarmıştır.

Kâfirken adam öldüren, zina eden, karaborsacılık ve hırsızlıkla emek sömüren insanlar iman edince daha önce bu suçlarıyla ayıplanmayanlar ayıplanmaya başlanır. Peki, Mekkeli müşrikler Firavun'dan ders mi almışlardı? Günümüz kâfirleri Mekkeli müşriklerden ders mi aldılar veya onların vasiyetnamesini mi okudular?

"Hayır, onlar azgın bir toplumdurlar." (Zariyat: 53) buyuran Rabbimiz bizleri dikkatli olmaya çağırmaktadır. Çünkü Japonya'daki kuduz köpekle Amerika'daki kuduz köpeğin bilgi alışverişine gerek yoktur. Kuduz her yerde ve zamanda aynı etkiyi gösterdiği gibi kâfirlik de her yerde ve zamanda aynı şeyi yapacaktır. Fıtratları, fırsatları ve şeytanları aynıdır.

Sevgili Peygamberimiz:

"İslam garip olarak başladı, gariplerin gayretiyle ortaya çıktı. Gelecekte yine önceden ortaya çıktığı gibi, yeniden güç ve etkinlik kazanacaktır. Gariplere müjdeler olsun" İbni mace de: "Garipler kim ya Resulallah?" diye sorulduğunda; "İmanı nedeniyle kabilesinden (yakın çevresinden, resmi görevinden, iş yerinden, partisinden, tarikatından, ülkesinden) atılan" diye yanıtlamıştır. (Müslim, iman hadis 232, Tirmizi iman hadis 2631, İbni mace fiten hadis 3986-87-88)

İmanı nedeniyle malından, makamından yakınlarından, okulundan uzaklaştırılanların gönül ferleri, alın terleri ve samimi gayretleriyle boy verecektir İslam nizamı!

Çünkü bunların kaybetmekten korktukları yalnız imanlarıdır.

1917-22 yılları arasında Türk münevverleri ve askerlerinin Bolşevik Rus devrimi ve Komünizm konusunda neler düşünüp yazdıklarına birkaç örnek sunmakta yarar vardır:

Ziya Gökalp: Bu mübarek ülkeye daima, yabancı milletlerden büyük zarar gelmiştir. İngilizlerin muzır propagandalarla alttan alta desteklediği, kara tehlike ile birincisinden hiç de aşağı olmayan kızıl tehlikedir.

Refik Halid Karay: Lenin! Lenin! Senin bize bir zararın da bu oldu! Anadolu'yu sözde dostluğunla, İstanbul'u ise düşmanlığınla perişan ettin. Anadolu'ya "yoldaş", İstanbul'a "haraşo" kelimelerini öğrenmek pek pahalıya mal oldu.

Celal Nuri İleri: Sosyalizme de, ehli İslam’a da düşman olan, Avrupa emperyalizmi, kolonyalizmi, kapitalizmi idi. Sosyalizm gerek âlem-i İslam'a, gerek doğrudan doğruya bize yardımcı oluyor. Bu büyük ve kutlu bir olaydır.

Yunus Nadi: Bazı kimseler vardır ki Bolşevikliği zenginlerin malını yağma etme farz eder. Bolşeviklikte yağmaya katiyen yer yoktur. Emperyalist ve kapitalist âlem yıkılacak, bütün dünyada yeni bir tarih akımı başlayacaktır.

Hakkı Behiç: Avrupa'yı bozguna uğratacak muazzam bir Asya federasyonu kurulacaktır.

Hamdullah Suphi Tanrıöver: Bugünkü medeniyetin debdebeli, şatafatlı, altın içinde yüzen saraylarının arkasında açlık ve sefalet vardır. Rus İhtilali, Fransız İhtilali'ne göre daha samimidir.

Cenab Şahabeddin: Bolşevik miyim? Ben öyle ise yalnızca iki şeye önem verebilirim: İçmek için bir kadeh votka ve sevmek için güzel bir kadın.

Mehmed Akif: Müslümanlık başka, Bolşeviklik başkadır. Müslümanların Bolşevik olmasına asla lüzum ve imkân yoktur.

Albay Bekir Sami: Karl Marx prensiplerinin uygulanması yalnız Rus sınırları içinde yapılırsa az zaman zarfında hükümet düşebilir; dünya çapında bir devrimin gerçekleştirilmesine çalışmak gerekir.

Ali Fuad Paşa: Tüm bildiklerimiz; Sovyetlerin paralı ajanlarının, ya da bu ihtilale karşı kesinlikle önyargılı olanların anlattıklarıdır. Marx'ı okumuş pek az insanımız vardır.

Kâzım Özalp: Şahsen Bolşevik programına ilgi duyuyorum, ama fikirleri bizim için mümkün ve münasip değildir.

Kâzım Karabekir: Memleketimiz içinden açıktan açığa Bolşevik propagandasına henüz daha başlanmamasının ve Bolşevik kurulların ve kuralların bilinmemiş olmasının kabahati, bizden çok Moskova'nındır…

Çerkez Ethem: Bolşevizm dünyayı zapt edecektir. Bolşeviklik, istikbalimiz için çok yararlı ve verimli olacaktır.

Ali Kemal: Bolşeviklik; doğanın, insanın başına bela ettiği bir tabii afettir. Anadolu'daki zorbalarımız o girdaba yuvarlanmış, dört elle Bolşevikliğe sarılmışlardır.

Dikkat: Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde yaşamış, ama sonunda Atatürk’e cephe açmış ve bu nedenle dışlanmış, çoğu Sabataist kökenli paşa ve yazarların Komünizm yanlısı, diğerlerinin ise Mustafa Kemal gibi Bolşevizm karşıtı oldukları kolayca anlaşılmaktadır.

Çanakkale Savaşının Hatırlattıkları.

Çanakkale savaşı I. Dünya Savaşı’nda İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Japonya’nın oluşturduğu İtilaf Devletleri’nin saldırısı sonucu açılmıştır. Dünya tarihinin en kanlı savaşlarının yapıldığı Çanakkale Cephesi’nde Türk ordusu olağanüstü bir direnç göstererek 250 bin şehit vermesine karşın düşmanları püskürtmeyi başarmıştır.

İngiliz savaş gemileri, Nusret mayın gemimizce bir gece önce gizlice döşenen mayınlara çarparak, Boğazın derinliklerine gömülmüştür. (18 Mart 1915) Mustafa Kemal, Anafartalar, Arıburnu, Conkbayırı ve Kilitbahir’de düşmanı yenerek önemli başarılar kazanmıştır. “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” sözünü Türk askerine söyleyerek, savaşın ne pahasına olursa olsun kaybedilmemesi gerektiğine inandırıp, moral ve heyecan sağlamıştır.

3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. Şanlı Kurtuluş Mücadelemizdeki bağımsızlık savaşımızın temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı ve Anafartalar sırtlarında atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşı’na maya çalmıştır.

Atatürk Kocaçimen'in kan deryasındaki can pazarında inançlı ve kararlı Mehmetçiklerin Kur’an okuyarak ve Kelime-i Şahadet’i haykırarak bir gül bahçesine girercesine ölüme koştuklarını görüp, kahraman askerimizin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatine daha o zamandan varmıştır. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertecek ve belimizi kırmış olacaktı.

Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşı’nda Çarlık Rusya’sı en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de yaşanmayacaktı. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te son bulacaktı. Çanakkale Zaferi harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine yol açmıştı. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.

Çanakkale destanıyla ilgili önemli notlar:

1- İngilizlerin para ile kiralayıp Osmanlı’ya karşı savaşmak üzere Çanakkale’ye taşıdığı ANZAK’lar gibi bazı Uzak Asya Müslümanlarından birçok gaflet ve hıyanet ehli bilerek veya bilmeyerek beş vakit dua ettikleri Hilafet ordularına kurşun sıkmıştır.

2- 270 kiloluk top mermisini mucizevi şekilde sırtlayıp namluya süren ve en büyük düşman gemisinin batmasına ve saldırganların şaşkınlığa uğramasına sebebiyet veren SEYYİT ÇAVUŞ, çok fakir olmasına ve çocuklarını sünnet ettirecek parayı bile bulamamasına rağmen, Atatürk’ün teklif ettiği Madalya ve maaşı “İman ve vatan borcumuzu para ile satamam”diyerek geri çevirmesi bir ibret levhasıdır.

3- Bu savaşlar sırasında Mason ve Dönme Enver Paşa’nın bütün ordularımızı bir Alman Generalin komutasına vermesi çok yanlış, belki de kasıtlı kararlarla, binlerce Mehmetçiğin ölümüne yol açması ise hıyanetin daniskasıdır. Ve bu akıl almaz tavrını Mustafa Kemal şiddetle uyarmış ve kınamıştır. Aynı şahısın, Ruslara karşı Sarıkamış’ta 90 bin askerimizin donarak şehit olmasına sebebiyet verdiği de unutulmamalıdır.

4- Şanlı Çanakkale Savaşımızda en önemli şansımız ve sığınağımız; daha önce, böyle bir saldırıyı öngörüp çok uygun ve sağlam siperler kazdıran Sultan Abdülhamit Han’ın hazırlıklarıdır.

5- Hayatları ve rahatları pahasına bu cennet yurdu bize vatan bırakan aziz şehitlerimizi saygıyla anmalı ve onlara layık olmaya çalışmalıyız.

Şanlı Çanakkale savunması:

●İmanın imkâna, ●Hakk’ın Bâtıl’a, ●Hilalin Haç’a, ●Müslüman Türk’ün, Batılı barbarlara karşı mucizevi zafer ve başarısının destanıdır. Bugün halâ, Haçlı ve Siyonist ittifakı olan Avrupa Birliği’ne kuyruk olma gafletinde bulunan kafalar ve iktidarlar, Çanakkale şuuruna ve aziz şehitlerimizin mübarek ruhlarına hıyanette bulunmaktadır.

 

Yorum Yaz