Aralık 04 02:58

ÇARPITILAN DİNİ KAVRAMLAR

ÇARPITILAN DİNİ KAVRAMLAR

Şeriat Nedir, Ne Değildir?

 

Bazı Müslümanlarca istismar edilen, inkârcılar tarafından ise öcü gibi gösterilen Şeriat; sözlük manası olarak, suların tabii seyriyle akıp gittiği mecraları ve ulaşım için açılan ve kullanılan anayolları anlatır. Ama, Kur'ani bir kavram olarak Şeriat; Cenab-ı Hakkın, peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderdiği Hak dini ve hayat disiplinini ifade etmek için kullanılır.

 

"Her şeyi hakkıyla bilen, hikmet ve menfaatle iş gören[1] ve mutlaka adalet ve hakkaniyetle hükmeden[2] ve asla zulüm, haksızlık ve yanlışlık etmeyen[3] Yüce Allah (C.C), akıl ve araştırma yoluyla bilemeyecekleri ve çok uzun zaman ve büyük zararlardan sonra ancak fark edebilecekleri ‘mutlak doğruları ve mutlak yanlışları’ insanlara öğretmek, helâl ve haramı onlara beyan etmek ve daha önceki kavimlerin hayırlı ve yararlı yollarına iletmek"[4] üzere, insanlık tarihinin her döneminde peygamberlerle birlikte şeriatlar göndermiştir. İman ve itikat esasları ve dinlerin genel amaçları aynı kalmakla beraber; ibadet şekilleri, muamelat usulleri ve hukuk düzenleri devamlı değişme ve gelişme seyri göstermiş ve nihayet İslam dini ile bu kemâle ermiştir.

 

"Biz her ümmete takip ve tatbik ettikleri bir ibadet ve hayat disiplini (şeriat) tayin ve takdir ettik. Bu sebeple (din) işlerinde asla Seninle çekişmesinler. Sen Rabbinin (dinine ve prensiplerine) çağır, şüphesiz Sen en haklı ve hayırlı bir yol üzerindesin."[5]

 

"(Ey Resulüm) Sana da, kendinden önceki kitabı doğrulayan (ve onun amaçlarını) koruyan bu Kur'an'ı Hakk olarak indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve Sana gelen bu Hakk (ve adalet kuralların)dan ayrılıp sakın onların keyiflerine uyma! (Çünkü) Sizden her biriniz için (uygun) bir şeriat ve bir yol belirledik."[6]

 

"Sonra Seni de (Hak dini ve huzur prensipleri) işinden bir şeriata memur kıldık. Sen (her hususta) ona tâbi ol ve asla bilmeyenlerin nefsü hevasına uyma!"[7] gibi ayetler bu gerçeği haber vermektedir.

 

İnsan topluluklarının ekonomik, sosyal ve kültürel yönden evrimleşmelerine ve gelişmelerine paralel olarak, Cenab-ı Hakkın gönderdiği şeriat usulleri ve hukuk düzenleri de tabii bir değişme göstermiş, "Bugün dininizi olgunlaştırdım ve nimetimi tamamladım"[8] ayetinin bildirdiği gibi, İslam dini ve adalet prensipleriyle Allah şeriatını kemâle erdirmiştir.

 

Hz. Peygamberimizle, artık; "Şeriatların değişmesi dönemi" kapanmış, buna karşılık "Tecdit ve içtihat dönemi" başlamıştır. Yani insanlığa; İslam'ın temel esaslarına ve değişmez doğrularına bağlı kalarak, her asırda, kendi şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun ve yeterli çözüm ve çareler üretme kapısı açılmıştır.

 

"Allah'ın şeriatını bozmak ve İslam'ın temel esaslarını yok saymak veya yozlaştırmak Allah'ın asla izin vermediği bir davranıştır ve şirk sayılmıştır."[9]

 

İslam şeriatının esasları, değişmez mutlak doğruların kaynağı olan Kur'an'la belirlenmiş, Hz. Peygamberin (SAV) Sünneti ve sistemiyle şekillenmiştir.

 

"Biz Sana kitabı (Kur'an’ı) Hakk olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın Sana gösterdiği şekilde adaletle hüküm veresin (ve evrensel hukuk kurallarına göre hükümet edesin.) Sakın (İslam'a ve insanlığa aykırı sistemleri beğenen ve sözde Müslüman geçinen) hainlerin tarafını çekmeyesin!”[10]

 

İslam şeriatı ve Kur'an kuralları, önemini ve özelliğini yitirmeyen değişmez bir İlahi esaslar bütünüdür. "Çünkü Rabbimizin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini (ve hükümlerini) hiç kimse değiştiremez (ondan daha mükemmeli meydana getirilemez)."[11]

 

Ancak bu temel kaynaklara ve genel doğrulara dayanarak, kendi zamanlarına ve şartlarına uygun olarak, ilmi metotlarla hazırlanan Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemi içtihat ve tatbikatları, İslam'ın mutlak ve değişmez örnekleri değildir. Sadece kendi çağları için gerekli ve yeterli düzenlemelerdir. Yani Kur’an, Hak dininin ve adalet prensiplerinin bir nevi anayasası gibidir. Allah tarafından vahiyle bildirilmiştir ve asla değişmeyecek olan temel hükümlerdir. Ancak bu anayasaya dayanılarak, her asırda, o dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde çıkarılan kanunlar ve kurumlar ise, zamanla yetersiz kalabilir, gereksiz olabilir, yani değişme özelliğine sahiptir.

 

İslam; "Her dinden, her kavimden herkesin can, mal ve namus emniyeti, din ve düşünce hürriyeti mukaddestir ve korunmalıdır." "Herkesin birlikte barış içinde yaşayacağı ve temel insan haklarının korunacağı bir düzen kurulmalıdır" gibi dinen, aklen ve ilmen ittifakla benimsenen "Mutlak doğruları" ve "İçki, kumar, fuhuş, cinayet, anarşi zararlıdır ve ortadan kaldırılmalıdır" gibi yine hem dinen, hem aklen, hem de vicdanen ittifakla kötü ve zararlı kabul edilen "Mutlak yanlışları" bildiren temel ve genel hükümleri içerir. Sırf “Kur'an emrediyor, Allah böyle istiyor, bunlar İslam'dan kaynaklanıyor” diye, bu hem vicdanen, hem aklen hem de ilmen itirazsız kabul edilen gerçeklere karşı çıkmak ise, tam anlamıyla yobazlıktır, bağnazlıktır ve çağdışılıktır...

 

İnsanın Rabbi ve yaratanı olan Allah, onun yararına ve zararına olacak durumları da mutlaka en iyi bilen ve en doğru hükümleri gönderendir.

 

Şayet şeriat diye, geçmiş asırlardaki siyasi, sosyal ve ekonomik uygulamaların aynısı gelecek zannedilerek karşı çıkılıyorsa, bu yanlıştır ve bu endişe yersizdir. Çünkü ilmi ve İslami esaslara dayanarak, bugünkü şartlara ve çağdaş standartlara uygun olarak hazırlanan çok yeni bir medeniyetin ilmi, ahlâki ve iktisadi program ve projelerinin yanında, Kapitalist ve Sosyalist rejimler ve sözde çağdaş zannedilen bâtıl ve bozuk sistemler gayet iptidai, yanlış ve yetersiz vaziyettedir. Ve pek yakında uygulanma şansını ve şartlarını yakalayacak olan Adil Düzen'in insanlığa refah, huzur ve emniyet bahşeden mutlu neticelerini, insanlık fiilen yaşadıktan ve tadına vardıktan sonra, sömürü ve barbar sistemleri tarihin çöplüğüne terk edecektir. Çünkü İslam fıtrat dinidir. İnsanlığın yaratılışına, maddi ve manevi yapısına en uygun adalet ve saadet ölçüleridir. Ve Allah'ın helâl dairesi çok geniştir. Hiçbir konuda harama yer bırakılmamıştır. İnsanın kabiliyetlerini körelten, yobazlık ve softalık gibi, insanın fıtratını kirleten günahlar ve fasıklık da aynı derecede zarar vericidir.

 

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ:

Yorum Yaz