Hayırlı Eş, Huzurun Başlangıcıdır!..
Rüyamda; karlarla kaplı bir alanda, büyük büyük dağların eteklerinde oluyorum. Dağlar bembeyaz karla dolmuş. Öğle vakitleriymiş ve kış güneşi karların üzerine pırıl pırıl vurmuş. Güneşin karlara vurduğu ışık insanın gözünü kamaştıracak kadar güzelleşmiş. Güneşin eritmesiyle birlikte karlar, kendilerine buldukları oyuklardan, yarıklardan akıyormuş. Dağın etekleri renk renk kardelenlerle dolmuş. Ben hayran hayran etrafımı izlerken, Aziz Erbakan Hocamızın mübarek sesleriyle kendime geliyorum. Erbakan Hocamız: "Evlilik yıldönümünüz yarındı, öyle değil mi?" buyurdular. Ben: "Evet Aziz Hocam, yıl dönümümüz yarın" dedim. Erbakan Hocamız: "Bak, siz yıl dönümünüz için neler planlamıştınız, Allah ne planladı?" buyurdular ve güldüler. Ben: "Evet Aziz Hocam, birkaç ay öncesinden; ‘bir yerlere gider, kafa dinler, hem çocuklarla muhabbet ederiz, hem de küçük bir tatil yapmış oluruz’ demiştik, ama yasak gelince evde kaldık. Tüm gün, ailecek birbirimize vakit ayırıp, muhabbet etme fırsatı bulduk" dedim. Erbakan Hocamız: "Ne güzel! Allah; eş olmak, anne olmak ve kul olmak konusunda yardımcın olsun; imtihanını kolaylaştırsın. Hayırlı bir eş huzurun başlangıcıdır!" buyurdular. Ben: "Âmin Aziz Hocam, dualarınızla inşallah!" dedim. Erbakan Hocamız: "Bu yıl hediyen ve çiçeğin erken geldi galiba? Söyle bakalım; sen ne aldın, eşin ne aldı?" diye sordular. Ben: "Evet Aziz Hocam, hafta sonu sokağa çıkma yasağı olduğu için bu yıl çiçeğim ve hediyem erken geldi. Eşim; bana kırmızı ve beyaz güllerden oluşan bir buket yaptırmış ve sevdiğim şekilde kıyafetler almış. Ben de; eşimin sevdiği tatlılardan, yemeklerden yaptım ve bir nişan yüzüğü alıp içini yazdırdım!" dedim. Erbakan Hocamız (gülümsediler): "Yine kaybetmişti yüzüğünü değil mi? İyi yapmışsınız. Muhabbet olsun hediyeleşmeniz, cennet evinize tuğla olsun. Kadın veya erkek fark etmez; eşinize, kendisi için olduğunu belirterek her gün en az bir hediye verin veya küçük bir jest yapın. Bu bir çikolata, bir dilim kek, eve girerken kopardığınız küçük bir dal kasımpatı olabilir... Fark etmez. Önemli olan, bunu eşiniz için yapmanız olacaktır. Zira eşiniz sizden razı ve mutlu olunca, Rabbiniz de razı ve mutlu olacaktır!..
Bir eşe sahip olmanın amacı nedir? Dinimiz evliliği neden kutsal, aileyi ise en küçük devlet saymıştır? Eş; aslında kendisiyle huzur bulmak, en huzurlu ve en kutlu son olan cennet yolunu birlikte almak ve yolun sonuna iman selameti ile yine birlikte varmak içindir. Rabbiniz eşinizle olan ilişkinizle alakalı olarak size ayetler, işaretler, mucizeler göndermek sureti ile düşünmenizi ister. Düşün; hayatı iki şekilde yaşarsın. Bunun seçimi sana aittir. Ya hayatındaki her işareti, mucizeyi görmezden gelir, bunlar yokmuş gibi davranırsın, veya her anın mucizeymiş gibi yaşar, her gününden, her anından ibret alırsın. Seçim senindir. Ve her an yeniden yaratılan ve yaşanılan mucizeler içerisinde bilmelisin ki, hayat aslında bir bisiklete binmeye benzer. Sürekli dengede kalmak zorundasın. Dengede kalmak için de sürekli tedbirli gitmen ve bıkmadan, yorulmadan hareket etmen gerekir. Sürekli hareket ederken de azim gerekir. Azim paha biçilemez bir hazinedir. Çok zeki veya çok becerikli olduğunuz için değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğiniz için başarılı olursunuz.
Evlilik, önce iki kişilik, sonra çocuk sayısına göre adeti artan bir yolculuktur. Karşılıklı denge ister, emek ister, paylaşmak ister. Bazen viraja girilir; dikkat ister. İrili ufaklı yokuşlarda kuvvet ister. Bu yokuşlardan çıkabilmek için sabır ister. Ve tüm bunları yaparken ‘ben’i bırakıp, ‘biz’ olmak gerektirir. Evlilik, birbirini sevmenin yanı sıra, birbirini idare etme sanatıdır. İdare ederken unutulmamalıdır ki; eşi kişinin ettiği duanın karşılığıdır! Kendine sor: “Ben eşime sabır mı ediyorum, yoksa katlanıyor muyum?” Bu ikisi birbirinden farklıdır ve aranızdaki bağın adını belirler. Çünkü insan sevdiğine sabreder, sevmediğine ise katlanır!
Katlanmak demişken: Eşin bile olsa, kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insanlardan uzaklaş. Zira ona ne nasihat, ne örnek olmak, ne sabretmek, ne de katlanmak fayda etmez. Kibrin şımarttığı, kinin şaşırttığı insandan da uzaklaş. Sevgide ve davaya hizmette fedakârlık yolunu bilmeyeni, gönül kapından içeri sokma.
Doğru eş, uzun zaman yanlış bir şekilde gönül eğlendirdiğin kişi değildir. Zor zamanlarında hep yanında olacağını bildiğin, dertlerini, sevinçlerini paylaşabileceğin, olaylara bakış açısına güvendiğin, senin fikirlerine saygı duyan, konuşmaktan sıkılmayacağın, hayata küstüğün anlarda seni kabuğundan çıkarabilen, gözlerine baktığında ne söylemek istediğini anlayan, sana her an Allah'ı hatırlatan kişidir. Bir gün Hz. Fatıma Hz. Ali'yi üzüntülü gördü ve şöyle dedi; "Ey Ali, üzüntün bu dünya içinse vallahi bize yakışmaz. Eğer üzüntün ahiret içinse, söyle ki beraber üzülelim!" Oturdular, konuştular, hüzünlerini giderip rahatladılar.
Buradan ne anlamalıyız? Birbirinizle konuştuğunuz ve birbirinizi işittiğiniz kadar hayatı paylaşırsınız. Beklentilerinizi, kaygılarınızı, korkularınızı, istediklerinizi hatta istemediklerinizi, her şeyi konuşun. Hatanız, yaşantınızdaki mutsuzluklarınızın sebebi şu; her şeyi içtenlikle konuşamamak veya konuştuğunuzu zannetmektir. İma ile ipuçları ile küsmek, kırılmakla söylemek istediğiniz şeyleri eşinizin, arkadaşınızın, çocuğunuzun anlamasını beklemek yanlıştır! Oysa ömür ne kadar kısa… Neden böyle oyunlarla vakit harcayasınız ki? Bu yaptığınız dolaylı iletişimdir; riskli ve kazancı en düşük iletişim şekli budur. Oysa duygu, düşünce ve isteklerinizi açıkça ifade etmek en etkili ve kazançlı iletişim şeklidir. Çoğu zaman, eşinizin bir konuda ne düşündüğünü açıkça sormak yerine, onun ne düşündüğünü anladığınızı veya bildiğinizi varsayarak, onun cümlesini bitirmesine izin vermeden, yine onun düşünceleri ile ilgili ileri-geri konuşuyor, onun bireyselliğini bitiriyorsunuz. Sonra sinirler geriliyor, kavgalar başlıyor... Bir süre sonra eşiniz düşünceleriyle ilgili konuşmaz, ima dâhi etmez hale geliyor; böylece iletişiminiz kopuyor. Hatta bazı ailelerde ilişki sona eriyor, çoğunda ise kavga-gürültü şeklinde, sevgisiz, iletişimsiz hale geliyor ve maalesef cennet ortamına benzetilecek evlerinde cehennem hayatı yaşıyorlar. Yazık, çok yazık... Zira korkarım ki; bu şekilde ahirette de cenneti yaşayamayacaklar!
TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ: