Anayasadaki 3 Kriter Tartışmaları ve Kuşkularımız
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurdukları ve güya millet iradesini yansıtacak sivil anayasa çalışmalarının 3 sacayağı olacaktı. Bunlar 1- Cumhuriyet, 2- Üniter yapı ve 3- Demokrasi esaslarıydı. Güya yeni anayasa çalışmaları, bu üçlüyü güçlendirecek temeller üzerinden hazırlanacaktı. Erdoğan’ın çağrısının ardından yeni anayasanın nasıl yapılacağı ve nelerin değişikliğe uğrayacağı tartışılmaktaydı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de destek verdiği yeni anayasa çalışmalarının temel amaçlarının ve konu başlıklarının da böyle olacağı konuşulmaktaydı.
Kuşkumuz: Milli ve Yerli Anayasa palavralarıyla, bu milletin Dini ve Değerleri esas alınmadan, Haçlı AB dayatmaları doğrultusunda bir anayasa mı hazırlanacaktı?
Yeni anayasanın hem toplumsal hem siyasi hem de hukuki ihtiyaç olduğu vurgulanmıştı. Mevcut Anayasa’nın birçok hükmünün eskidiği, bazı hükümlerinin de terk edildiği dile getirilirken, 21. yüzyıl koşullarına bakıldığında tüm bunların günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığı hatırlatılmıştı. Bütün bunları tasfiye edebilmek için bile yeni bir anayasaya ihtiyaç vardı. Örnek olarak ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün son derece geniş bir boyut ve kapsam kazanmış olmasına rağmen bu konuda hâlâ klasik ve yetersiz bir anayasal düzene sahip olduğumuz konuşulmaktaydı.
Kuşkumuz: Özgürlükleri genişletme bahanesiyle; LAİKLİK maddesinin sulandırılması, hatta kaldırılmasıydı. Zaten Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün 1921 Anayasasına atıf yapması, PKK’nın Sivil Kanadı HDP’nin eşbaşkanlarından Mithat Sancar’ın, yine 1921 Anayasasını referans olarak sunmaları ve bu arada Ayasofya İmamı Prof. Mehmet Boynukalın’ın 1921 Anayasasındaki “Devletin Dini İslam’dır” maddesini hatırlatması ve O Anayasada Laiklik ilkesinin bulunmadığını vurgulaması kuşkularımızı arttırmıştı. Anlaşılıyor ki, hem (ABD ve AB gibi) dış güçlerin, hem masonik merkezlerin özel teşvik ve tertibiyle, Sn. Erdoğan “Dinsizlik olan Laikliği kaldıran kahraman!” rolüne soyundurulacak ve tabi Türkiye’den çok sinsi ve tehlikeli tavizler koparılacaktı. Oysa bizim ihtiyacımız olan, Laikliğin kaldırılması değil, doğru ve uygun yapılandırılması ve Anayasamıza bunun açık anlamının yazılması; böylece hem din istismarından, hem de Dini yasaklamalardan ve baskılardan toplumun kurtarılmasıydı. Yani Adil Düzen’in Laiklik kavramı ve kurumlarının yasalaştırılması lazımdır. Aksi halde, istismarcılık ve ucuz kahramanlık hatırına yapılacak tahribatlar, ülkemize çok pahalıya patlayacak; zaten kendileri gibi düşünmeyen Milletin yarısını “Zillet, illet, rezalet!” diye dışlayanlar, daha derin zıtlaşmalara ve çatışmalara zemin hazırlayacaklardır.
Biz Milli Çözümcülere ve Adil Düzencilere göre Laiklik adına:
1- Din işleriyle Devlet hizmetlerinin ve siyasetin karıştırılması yanlıştır, istismar ve suistimal kapısıdır.
2- Din ile Devletin çatıştırılması ise, Millet-Devlet barışını bozmakta ve toplumu yozlaştırmaktadır.
3- Doğrusu ise; Din ile Devletin barışması ve her birinin kendi sahalarında topluma hizmet sunmalarıdır.
Bunun nasıl kurumlaşacağı, hangi kanun ve kurallarla yürürlüğe konulacağı, Devlet otoritesinin, Milli birlik ve dirliğin nasıl sağlanacağı ve nasıl denetlenmiş olacağı ise bizim: “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya”, “Din Devlet ve Demokrasi”, “Din Dengedir, İslam İlericiliktir”, “100 Kur’ani Kavram ve Yorumları” (Ahmet Akgül-Adil Dünya Yayınevi) kitaplarımızda etraflıca açıklanmıştır.
Mevcut Anayasa’da ekonomik hükümlerin içerisinde planlamaya ilişkin düzenlemeler vardı. Ancak bu düzenlemelerin 1961 Anayasası’nın planlama mantığıyla, o zamanın ekonomik tercihleri-şartları üzerinden anayasaya girdiğine dikkat çekilirken, bu hükümlerin günümüz koşullarına göre yeniden ele alınması gerektiğine işaret olunmaktaydı. Yine ‘bağımsızlık’ konusunu güvence altına sokacak, bu ilkeyi uluslararası toplumda çok daha etkili ve güçlü, ilişkileri güvence altına alacak bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmeye alınacağı tartışılmaktaydı.
Kuşkumuz: “Bağımsızlık” edebiyatıyla Türkiye’nin, Küresel Sömürü Sermayesinin güdümüne sokulacağı şartlar mı oluşturulacaktı?
Yaşadığımız çağın en önemli ihtiyaçlardan birisinin de “elektronik demokrasi” olduğu önemli konular arasındaydı. Oy kullanma hariç şu anda hiçbir anayasal sistem içerisinde elektronik demokrasiye ilişkin esaslar yer almamaktaydı. Dolayısıyla yeni anayasa çalışmalarında elektronik demokrasinin de tartışılabileceği ve buna ilişkin esasların belirlenebileceği konuşulmaktaydı. Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmayacak şekilde, yerel yönetimleri güçlendirici düzenlemelerin de ele alınacağı kulislere sızmıştı.
Kuşkumuz: PKK’nın ve Amerika’nın istekleri doğrultusunda, yerel yönetimlere özerklik mi sağlanacaktı?
Anayasada yer alan “Anayasa Mahkemesi, Yükseköğretim Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu” gibi kurumlar yeni bir bakış açısıyla yeniden şekillenmiş olacaktı. Kimi kurumlar yeniden dizayn edilecek, kimi kurumların ise yeni anayasada olup olmayacağı ya da nasıl olması gerektiği ele alınacaktı.
Kuşkumuz: Devletin Sigortası sayılan Anayasa Mahkemesi’nin; Cumhurbaşkanını ve Bakanları yargılama yetkileri mi budanacaktı?
Mevcut Anayasa’nın dilinde sorun olduğu açıktı. Yeni anayasada bu durum göz önünde bulundurulacak, daha anlaşılır bir Türkçeyle yazılacaktı. Yine mevcut Anayasa’nın ciddi sistematik sorunlarının olduğu vurgulanmıştı. Mevcut Anayasa 177 maddeden oluşmaktaydı, ancak şu anda 154 madde yürürlükte bulunmaktaydı. 23 madde ise yürürlükten kaldırılmıştı. Ayrıca Anayasa’da 21 de geçici madde yer almıştı. Bu anlamda yeni anayasanın sistematik bütünlük içerisinde hazırlanacağı konuşulmaktaydı.
Kuşkumuz: Bu arada, dünyaca ünlü hacker grubu Anonymous’un, eski Bakan Damat Berat Albayrak’ın “Erdoğan’dan habersiz 14 milyar Euro’luk (yaklaşık 120 milyar TL) transfer yaptığı için” istifa ettirildiğini duyurmasına (07.02.2021) ve bu iddialarını ispatlayıcı belge olarak, T.C. Ziraat Bankası’ndan İlyas Ozman adına Almanya Deutsche Bank’a (Frankfurt) havale çıkarttığının resmi kayıtlarını yayınlamasına rağmen, neden hâlâ hiçbir yalanlama ve açıklama yapılmadığı da kafa karıştırıcıydı!?
Berat Albayrak’ı yeniden Bakan yapma çabalarında İsrail parmağı var mıydı?
Ekonomist İbrahim Kahveci, TV 5'te yayınlanan ve moderatörlüğünü Hasan Basri Akdemir'in yaptığı Ekonomi ve Ötesi programında, "Önce Berat Albayrak'ın döneminin fikri olarak aklanması ve temize çıkarılması gerekiyor" diyerek Berat Albayrak'ın yeni bir göreve gelebileceğini hatırlatması da enteresandı.
TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ: