Aralık 04 03:54

MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLERİN SINIFLANDIRILMASI

MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLERİN SINIFLANDIRILMASI

Muhkem ayetler: Manası ve mesajı açık ve kesin olan… Herkes tarafından aynı şekilde ve kolaylıkla anlaşılan… Hüküm ve haberleri net ve belirgin bulunan ayetlerdir.

 

Müteşabih ayetler: Manası ve maksadı kapalı olduğu için üzerinde durulması ve kafa yorulması gereken… Farklı, hatta aykırı şekilde yorumlanabilen… Değişik anlamlar içeren ve benzeşmeli=şüpheli=iş’ari mesajlar veren ayetlerdir.

 

Kur’an ayetlerinin bazısı Muhkem, bir kısmı ise Müteşabih’tir. Daha doğrusu, her bir ayetin hem muhkem (açık ve anlamı sağlam), hem de müteşabih (keşfedilmeyi bekleyen mana ve mesajı saklı) kısımları olduğu söylenebilir. Çünkü Kur’an-ı Kerim, hem Allah’ın öğretileri ve hayat prensipleri, hem de imtihan vesilesidir. İçerisinde hükmü belirgin ayetlerin de, hikmeti gizli ayetlerin de bulunması bunun içindir.

 

“Sana Kitabı-Kur’an’ı indiren O’dur. Ondan (Kur’an’dan) bir bölümü kitabın anası (temeli ve esası) sayılan muhkem ayetler (açık ve kesin emirler)dir. Diğer bir kısmı da müteşabihtir. (Benzer manalara ve çeşitli yorumlara müsaittir.) Kalplerinde şüphe ve eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve (keyfi) te’villerde bulunmak üzere (açık ve kesin emirleri bırakıp manası kapalı olan) müteşabih ayetlerin peşine düşmektedirler. Halbuki bunların gerçek te'vilini ancak Allah bilir... İlimde derinleşenler (râsihûn) ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. (Ve müteşabih -kapalı- ayetlere ise; Kur’an’ın sarih hükümlerine ve Resulüllah’ın sahih hadislerine uygun yorumlar getirirler.) Zaten temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (Al-i İmran: 7)

 

“O, Sana Kitab'ı İnzal Eden (Kur’an’ı indiren)dir…”

 

Al-i İmran 3. ayette "Sana Kitab'ı tenzil etti." buyrulmaktadır. Burada ise "Enzele" olarak getirilmiş bulunmaktadır. Evet Kur'an, Allah (CC) katından Hz. Peygamberimize "inzal" olmuştur; ama mana ve mesaj olarak kıyamete kadar sürekli inzal olunacaktır. Ayrıca Kur'an Hz. Muhammed'e (SAV) peyderpey "tenzil'' olunmuştur, bize ise hepsi birden "inzal" olunmuştur. Burada da "Aleyke" ile getirilmiştir. Kitap bizim üzerimize etki etmektedir. Çünkü biz onları muhkem ve müteşabih olarak anlıyoruz. Yani bizim anlayış ve içtihadımıza etki etmektedir. "İnzal" olarak söylemesinin başka bir anlamı da, muhkem ve müteşabih ayetlerin hep birden ele alınması lazımdır. "Nezzele" demiş olsaydı bazı ayetler muhkem, bazı ayetler müteşabihtir anlamı çıkardı. Oysa Kur'an'ın her ayetinin muhkem ve müteşabih tarafı vardır. Lafzıyla her ayet muhkemdir, çünkü mucizedir ve namazda okunur. Hiçbir ayetin bütün manalarını bilmemiz mümkün olmadığı için bir yanı ile müteşabih sayılır. İşte bu sebepledir ki burada "Nezzele" değil de "Enzele" olarak gelmiştir. "Aleyke" ile de muhkem ve müteşabih ayeti ayıracak olan biz mü’minler olacağız demektir. Yani muhkemlik ve müteşabihlik bize göredir. Yoksa Allah için müteşabih yoktur. Nasıl Allah için gayb yoksa, O'nun için müteşabihlik de yoktur.

 

Surenin başında "Nezzele aleyke'l-kitabe" denmiştir. Burada da "Enzelehu aleyke" diyeceğine Kitab'ı tekrar etmiştir. "Nezzele el-Kitabe aleyke" dememiştir de; "Enzele aleyke'l-Kitabe" denmiştir. Bu: “Allah Kur’an’ı; Sana tenzil etmiştir. Okuyana tenzil etmiştir. İman edene tenzil etmiştir.” manasına işarettir.

 

Kitab'ı tehir etmek için Kitab'a zamir göndermemiş, Kitab'ı izhar etmiştir. Bir şey izhar edilirken farklı tarafları ile ele alınmış manasını içerir. Yukarıda Kitap, Tevrat, İncil ve Furkan içinde alınmış, insanlığa hitap eder yanlarıyla dile getirilmiştir. Bu sebeple "Hüden Linnas" denmiştir. Burada ise Kur'an kişi ve topluluklar yönüyle ele alınmıştır. Yani içtihat yapan kimselerin gözüyle bakılmıştır. Olaylara iki yönüyle bakılır. Bir derenin kenarında durup onu gözlerken, ondan nasıl yararlanacağınızı veya nasıl geçeceğinizi düşünürseniz kendi yönünüzle bakmaktır. Ama o ırmağın nerelerden doğduğunu, hangi derelerden birleştiğini, nereye akıp gittiğini düşünürseniz; o da genel olarak bakmadır. Al-i İmran 3. ayette “Kitap” genel bakış ile ele alınmıştı. Burada 7. ayette ise kendi açımızdan ona bakılmıştır. Onun için tekrar edilmiş ve zamirle yetinilmemiştir. Marife gelmekle aynı Kitap olduğu da belirtilmiş olmaktadır.

 

“Ondan (bir kısmı) Muhkem Ayetler (konumundadır).”

 

"Ayet" kelimesini cümleler olarak anlayacak olursak; Kur'an'ın bazı sözleri muhkem, bazı sözleri ise müteşabih anlamı çıkacaktır. Ama "ayet" kelimesini lügat manasıyla anlarsak; onda açık olarak anlaşılan manalar vardır, bir de belirsiz olanlar vardır manası çıkacaktır. Onun için "Uharu âyâtun müteşabihatün" denmemiştir. Uzak yere baktığınız zaman bazı dağları çok açık görürsünüz ve oraları tanırsınız. Bunlar açık ayetlerdir. Diğer bazılarının sizler varlığını fark edersiniz ama o dağların hangi dağlar olduğunu bilemezsiniz. Onlar ayet (net ve kesin) olmayanlardır, yani müteşabihlerdir. Kur'an'ın sözleri de böyledir. Bazılarının manaları çok açıktır; ayettirler. Kendilerini tanıtıyorlar. Bazıları ise sisler içindedir. Biz bunların manasına vâkıf olamıyoruz, onlar da açık ayet değildirler, müteşabihtirler. Ayet kelimesinin nekire gelmiş olması bunu ifade eder. Eğer bazı ayetlerin nekire olduğu ifade edilmek istenmeseydi o zaman "Fihi el-âyât" yani içinde ayetler var derdi. "Minhu muhkematün ve minhü müteşabihatün" derdi. Çünkü Kur'an'ın cümle olarak ayetleri bellidir. Burada ayetler nekire olarak getirildiğine göre kastedilen lâfızları değil, onlardan ortaya çıkan manalarıdır. İşte "Nezzele" değil de "Enzele" gelmiş olması da bundandır.

 

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ:

Yorum Yaz