RUH GERÇEĞİ
Ruh; bedenlere “can” kazandıran hayat kanunudur. Ruh; Allah’ın Adem’e üflediği manevi ve daimi (ölümsüz) bir nurdur.
Ruh; insanın öz benliğini oluşturan ve Rabbiyle münasebetini sağlayan gerçek şuurdur.
İnsanda; gören, duyan, hisseden, üzülen, sevinen işte bu “ruh”tur. Bütün bunların beyinle ve sinir sistemiyle ilgili olduğunu zannetmek, yaygın bir yanılgıdan ibarettir.
İmam-ı Gazali, İbn-i Kayyim El-Cevziyye gibi âlimler, Kur’an ve Sünnet’te geçen “Nefs, Ruh, Akıl ve Kalp” gibi kelimelerin, aynı hakikati ifade eden farklı kavramlar ve durumlar olduğu görüşündedirler.[1]
Ruh; insanda idrak edici, bilici ve seçici olan latifedir.
Akıl ise; anlama ve kavrama melekesidir, ki kalbin ta kendisi demektir. “Cenab-ı Hakkın ilk yarattığı nesne akıldır” hadisi de bu gerçeğe işarettir.[2] Suyun; buhar, sıvı, kar ve buz hallerine dönüşmesi ve yine elektriğin; buzdolabında dondurucu, fırında yakıp kavurucu, klimada soğutucu haline girmesi gibi “nefis, kalp ve akıl” da ruhun farklı yoğunluktaki durumları görünümündedir.
Bazı âlimlerin, 1- İnsani ruh ve 2- Hayvani ruhtan bahsetmeleri, ruhun gaflet ve hayvaniyete yönelmesi ve günahlarla kirlenip körlenmesi sonucu “nefs-i emmare”ye (kötülükleri emreden nefse) dönüşmesine işarettir. Yoksa, ruh taşıyan tek canlı, insandır.
Zaten “Ruh, Allah’ın emrindendir” (İsra: 85) ayetindeki “emr” kelimesi, hem “hikmetli iş ve takdir” manasına geldiği gibi, “emretmek ve yönlendirmek” manasını da içerir. Bu nedenle, normalde hayatımızı idare eden ve hayra yönlendiren “emredici ruh” küfür ve kötülüklerle kararırsa, “emredici nefis” derecesine düşmektedir. Yani ruh ve nefis, insanın öz benliğinin ve gerçek kimliğinin iki yüzü gibidir.
Evet; “ruh, insanın gerçek benliği ve manevi bedenidir.” İnsanın zahiri bedeni; doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ama ruhumuz ve manevi bedenimiz ölümsüzdür. Maddi ölümden ve mezara gömüldükten sonra da, bu manevi bedenimizle ruhumuzun hayatı devam eder. İnsana hayat kazandıran, araştıran, anlayan, gören, duyan ve duygulanan beyin ve zihin değil, ruhumuzdur. Ayet ve hadislerde övülen “akıl” da ruhla alâkalıdır. Ancak ruhlar; iman, ibadet, iyilik, istikamet ve ihlasla beslenir ve yükselir. “Kalpler (ruhlar) ancak, zikrullah ile (Kur’an nuruyla ve Allah’ı anmakla) huzura kavuşur” (Ra’d: 28) ayeti bunu göstermektedir. Ama günah ve kötülük ise, kalpleri paslandırır ve ruhları karartır (Mutaffifin: 14) ayeti de bu tehlikeye dikkat çekmektedir. Böylesine gaflet ve rezalet sonucu katılaşan kalplerin (Bakara: 74), basiret ve maneviyat penceresi perdelenmektedir (Hacc: 46). Ve bu dünyada ruhları kirlenen ve kalpleri körlenenler, ahirette yani ölüm ötesinde de kördürler. (İsra: 72)
...
Makalenin tamamı için TIKLAYINIZ..