İsveç’in NATO’ya alınması konusunda Sn. Erdoğan’ın ve yandaş takımının çok sert ve net (!) laflarının: “Taviz verme ve teslimiyet gösterme öncesi takınılan sızlanma çıkışları…” olduğunu söylediğimizde bize kızanlar, iki gün sonra Erdoğan’ın geri adımları ve uyumlu tavırları karşısında şaşırmışlar, ama bize de “Hocam yine haklı çıktın!..” demeye yanaşmamışlardı. Maalesef bunların en başında da, yandaşında da, Erbakan Hocamızın tabiriyle “Bir hidayet kararması ve basiret bağlanması” yaşanmaktaydı. “Eğer utanmazsanız, istediğiniz tavrı takınınız ve arzu ettiğiniz şekilde davranınız!” hadisi bunlara tıpa tıp uymaktaydı…
İşte Haktan kopmak ve Kur’an’ın sadece istismarını yapmak, insanları bu noktaya taşırdı.
Allah’ın ayetlerinin yazılı olduğu sahifeler topluluğu olan KİTAP, “MUSHAF”tır. Mushaf-ı Şerif; inanarak ve anlamaya çalışarak, meali manası ve mesajıyla okunursa, “KUR’AN” olur. Okunan Kur’an; insanı hidayet ve istikamet yoluna, ibadet ve hizmet huzuruna ulaştırır, artık Hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, helal ile haramı, dost ile düşmanı, yararlı ile zararlıyı fark edip ayırma şuuruna kavuşturursa “FURKAN” olur. Furkan feraseti ve kulluk mes’uliyetiyle sürekli okunan ve hayat rehberi yapılan, yani fiilen yaşanan Kur’an, Müslümana ve İslam toplumuna “ŞİFA” ve “DERMAN” olur. Kur’ani emir ve hükümlerin yasalara ve kurallara esas alınması, tüm insanların temel haklarının ve refahının sağlanması ve devlet eliyle uygulanması durumunda ise “İLAHİ FERMAN” olur.
Kur’an’ın hükümlerine uymak ve devlet adına uygulamak gayesi ve gayreti gütmeden, sadece manevi kıraat zevki için Mushaf okuyanların hüsranda olduklarını İsrâ Suresi 82. ayeti haber verip uyarmaktadır;
“Biz Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet (vesilesi) olan şeyleri (gerekli hüküm ve haberleri) indiriyoruz. Oysa O (Kur’an; sadece istismar için okuyan ama hükmünü uygulamayan) zalimlerin ise ancak zararını (hüsran ve hırçınlığını) artırır.” (İsrâ: 82)
Evet, Kur’an’ın sadece “SATIR”larının okunup tekrarlanmasıyla Hakka ve hayra varamayacağımız, yani; manası, mesajı ve ahkâmıyla “SADIR”larımıza taşıyıp uygulamadıkça “KUR’AN EHLİ” sayılmayacağımız hatırlatılmıştır. “SADIR”; göğüsler, gönüller, beyin ve bilinçler anlamındadır.
Yirmi iki yıllık iktidarları döneminde tek bir sefer olsun, herhangi bir konuda; “Acaba bu sorunun çözümünde esas olmak üzere Kur’an ne buyuruyor? Bu kararım ve icraatım Kur’an’ın açık ve kesin emirlerine ne kadar uygun bulunuyor?” diye düşünmeyen ve bunu dert edinmeyen bir insan, imana mı yoksa inkâra ve nifaka mı daha yakındır?
Daha yakından tanımak ve meraklarının yanıtlarını bulmak isteyen değerli okurlarımızdan ve birçok yazar ve fikir adamımızdan gelen yoğun talepler ve teklifler üzerine, başyazarımız ve genel yayın danışmanımız Ahmet Akgül Hocamızın kısa bir özgeçmişini hazırlayıp bilgilerinize sunmayı gerekli saydık…