Cenab-ı Hak, şu dört günahtan birisini veya hepsini işleyen ve kötülüklere devam eden iman ehline sırası ile dört türlü ceza vermektedir. Bunların ilk üçü ikaz, sonuncusu infaz mahiyetindedir.
Mü’minleri, İlahi ikazlara ve cezalara çarptıran günahlar şunlardır:
1- İtikat bozukluğu, sapkınlık ve ibadetsizlik,
2- Fasıklık, münafıklık ve günahlara devam etmeklik,
3- Kul haklarına tecavüz, zulüm ve haksızlıkları hoş görmeklik,
4- Cihatsızlık, nemelâzımcılık ve dini gayretsizlik'tir.
Bu günah ve kötülükleri işlemeye devam eden kimselere ise, sırası ile şu uyarı ve cezalar verilecektir:
1- Önce ruhi sıkıntı, kalbî huzursuzluk, bunalım ve mutsuzlukla başlanır... Yukarıdaki günah ve kötülüklere bulaşanların vicdanları kendilerini sıkıştırır... Yaptıkları yanlışlık ve yamukluklar rahatlarını ve uykularını kaçırır.
2- Bu manevi ikazlardan dolayı uyanıp tevbe ederek, ibadet ve istikamete yönelmeyen insanlar bu sefer maddi sıkıntı ve sorunlarla sıkıştırılır... Fakirlik ve geçim darlığı çekmek, iflas etme ve zarara girmek gibi maddi musibetlerle uyarılır.
3- Bunlardan da ders alıp hizaya gelmeyen ve durumunu düzeltmeyen kimselerin, kendisi ve yakın çevresi çeşitli hastalık, sakatlık gibi bedeni rahatsızlıklara uğratılır.
4- Bütün bu İlahi şefkat tokatlarından sonra hâlâ ders almayan ve hatasını anlamayan ve her türlü günaha dalarak kalpleri katılaşan kimseler ise, iman nurundan ve İslam şuurundan mahrum bırakılarak her türlü dünyalık nimet, servet, şöhret ve şehvet kapıları kendilerine açılır...
“Andolsun ki Senden önceki ümmetlere de (onları ikaz ve irşad etmek üzere elçiler) gönderdik. (Bu davetlere icabet ve itaat etmeyince, arkasından) Olur ki yalvarıp niyaz etmeleri (boyun eğmeleri ve pişmanlıkla Bize yönelmeleri için) onları “Be’sa” (çeşitli sıkıntı ve sarsıntılar, stres ve bunalımlar) ile ve “Darra” (zararlar ve zorluklar) ile yakalayıp sıkıştırdık, (maddi ve manevi darlıklara ve çeşitli hastalıklara uğrattık. Pişman olup tevazu ve) tazarru-niyaz ile Bize dönüp yalvarırlar diye (böyle yaptık.)”
“Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? (Ne olurdu hiç olmazsa bu tür ikaz ve belalarımız geldiği zaman bari hatalarını bilip, tevbe ederek boyun eğseler ve Bize dönselerdi!..) Amma velâkin onların kalpleri katılaşmış ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterip (azdırmıştı).”
“Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (İlahi gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup, (Hakk’tan ve hayırdan sapıtarak bâtıla ve barbarlığa yanaştıklarında, Biz de tutup), onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açtık. (Ve onları nefsi hevâları ve şeytanlarıyla baş başa bıraktık). Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları, (zahiren mü’min ve müttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu, kulluk sorumluluğunu ve cihad şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (ölümle) yakaladık. O vakit, artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak onları (mahrum ve mahcup şekilde ahirete yolladık). [Not: Bu ayetle, kendi günahları ve azgınlıkları yüzünden toplumu kuşatan ekonomik krizler ve ahlâki çöküşler sonrasında, geçici ve zahiri bir rahatlık ve ferahlık döneminin ardından, hiç beklenmedik sarsıntılar ve yıkımlar yaşanacağına işaret olunmaktadır.]”[1]
Makalenin tamamı:https://www.millicozum.com/mc/duyurular/siyasi-sorumsuzluguncezasi