Nisan 19 07:12

TÜRKİYE LİBYA'DA Emperyalist Zalimlerin Hesaplarını Bozmalı ARABULUCULUK VE OYUN KURUCULUK YAPMALIYDI

TÜRKİYE LİBYA'DA Emperyalist Zalimlerin Hesaplarını Bozmalı ARABULUCULUK VE OYUN KURUCULUK YAPMALIYDI

Türkiye, elbette Akdeniz’deki ve bölgemizdeki haklarını ve çıkarlarını korumalı, bu yönde gerekli tedbirleri almalıydı. Ama bunu yaparken, kardeş ve Müslüman bir ülkenin tahrip edilip parçalanmasına, doğal zenginliklerinin yağmalanmasına asla ortak olmamalıydı… Ve sonunda Siyonist ve emperyalist odakların iç savaş başlattıkları ve mazlum Müslüman kanı akıttıkları Libya’daki kardeş kavgasında bir tarafın destekçisi ve yangının körükleyicisi olmaktan sakınmalı, Libya’nın birliğini, halkının dirliğini sağlayacak bir arabuluculuk ve emperyalizme karşı yeni bir oyun kuruculuk rolü oynamalıydı.

Libya Ulusal Ordusu, Türkiye'yi Düşman Saymaktaydı

ABD ve Rusya destekli, General Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari; Trablus'a inmek isteyen Türk uçaklarının, limanlara yanaşmak isteyen Türk gemilerinin ve Türkiye'nin ülkedeki askeri varlığının hedef alınacağını açıklamıştı. Libya'da, son dönemde Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaşanılan çatışmalarda güç kaybeden General Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu’nun sözcüsü Ahmed Mismari; “Türk hedeflerin düşman hedef olarak tanımlandığını, Libya hava sahasının Türk uçaklarına kapatıldığını ve Libya karasularındaki Türk gemilerinin vurulacağını” iddia eden bir açıklama yapmıştı. Mismari ayrıca “Türkiye’ye ait bir İHA’nın düşürüldüğünü” de hatırlatmış ve “Türkiye ile Katar, militanların lehine müdahil oluyor. Türkiye, Trablus savaşına denizden, havadan ve karadan müdahale ediyor” ifadesini kullanmıştı. Libya, 2014 seçimlerinin ardından siyaseten ikiye bölünmüş durumdaydı. Bunlardan birisi ülkenin doğusunda, Mısır sınırına yakın Tobruk'ta bulunan Temsilciler Meclisi, diğeri ise Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti olmaktaydı.

Merkezi Trablus'ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Türkiye, Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca meşru kabul ediliyor ve destekleniyordu. Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi ise; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa ve kısmen Rusya'dan destek buluyordu.

General Halife Hafter, Kimlerden Destek Almaktaydı?

1943 Ecdebiye doğumlu General Halife Hafter, petrol zengini Libya’da son 5 yıldır yaşanan krizin önemli aktörlerinden birisi konumundaydı. Sovyetler Birliği'nde askeri eğitim görüp, Kaddafi'nin liderliğindeki orduya katılmıştı. 1969'da Kaddafi'nin Kral İdris'i devirmesinde rol oynamıştı. Bu adımı, onu Kaddafi'nin en çok güvendiği isimlerden biri haline getirmiş ve Kaddafi başa geçince Genelkurmay Başkanlığı yapmıştı. 1986 yılında, Fransa’nın desteklediği Çad güçleriyle çatışan birliklerin başına getirilmesi ise sonunu hazırladı. Libya yenildi, 1987’de Hafter ve askerleri esir düştü. Kaddafi askerleri geri çekince de bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yıllarca hapis yatan Hafter, ABD’ye sürgüne yollandı. Libya'nın "yeni Kaddafi'si" olarak tanımlanan General Halife Hafter, uzun yıllar ABD'de sürgünde kalmıştı. Kaddafi'nin devrilme sürecinde Libya'ya dönen Hafter'in CIA ile iş birliği içinde olduğu konuşulmaktaydı. 2014’ün Şubat ayında, BM destekli seçimlerde yeniden güç kazandı. Hafter güçleri, 2014'ten beri ülkenin doğusunda Tobruk ve önemli petrol limanlarının da olduğu büyük bir alanı kontrolü altında tutmaktaydı. Libya'da olası bir barışı baltalayan ve Türkiye dahil uluslararası arenada tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) karşı savaş açan Hafter'i, bu süreçte Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan'ın desteklediği biliniyordu. Ayrıca, ABD ve Rusya da onun arkasındaydı.

Libya’yı kimler karıştırmaktaydı?

Erdoğan iktidarının da desteklediği 2011’deki NATO müdahalesiyle; Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından tam bir kargaşa ortamına atılan ve yerel hükümetler arasındaki nüfuz mücadeleleriyle anılan Libya, bölgesel güçler arasındaki örtülü savaşın yeni sahası yapılmıştı. Libya’da UMH ile Hafter’e bağlı güçler arasındaki savaş, Katar ve Türkiye ekseni ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır arasındaki bölgesel güç mücadelesinin arasındaki askeri çatışmaya dönüşmüş durumdaydı. Geçtiğimiz aylarda Hafter’e bağlı güçler tarafından Trablus’a başlatılan askeri operasyon, Türkiye’den UMH’ye, BMC üretimi “Kirpi” model zırhlı araçların ve “Bayraktar” model insansız hava araçların (İHA) hibe edilmesinin yanı sıra yapılan geniş çaplı askeri sevkiyat neticesinde durdurulmuş ve bunu takiben Libya Ulusal Ordusu Generali Ahmed Manfur, “Türkiye’ye ait bir İHA’nın düşürüldüğünü” açıklamıştı.

ABD ve Rusya Kimin Tarafındaydı?

Libya’daki mevcut krizde, ABD ile Rusya’nın kiminle çalışmayı seçtiği henüz muğlaktı. ABD tarafından Libya krizi için şu ana kadar iki kez görüş açıklanmıştı. İlkinde; ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Hafter’in eylemlerini kınayarak ateşkes çağrısında bulundu, ikincisinde ise; ABD Başkanı Donald Trump, Hafter’le bir telefon görüşmesi gerçekleştirdikten sonra “yanlışlıkla” desteğini açıklamıştı. Libya’ya yönelik bu yaklaşımların hangisinin Washington için geçerli olacağı muammaydı. Görünüşe göre, ABD içerisinde Mısır’da Sisi-İhvan çekişmesine benzer bir ikilik söz konusuydu. Rusya ise Libya ihtilafında her iki tarafla da ilişkileri sürdürmeye çalışmaktaydı. Rusya’nın zımni olarak Hafter’i desteklediğini dair emareler görülse de Moskova; Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın aksine, kırmızı çizgiyi aşmamıştı. 

Türkiye, Libya’da Ne Yapmaya Çalışmaktaydı?

“Maalesef, Suriye gibi Libya’daki kriz de giderek Türkiye’yi içine çekiyordu. AKP iktidarının 2011’deki ‘Arap Baharı’ ile birlikte Batılı müttefikleri hesabına işin içine dalıp, daha sonra kendi küçük heveslerini araya sıkıştırdığı ucuz kahramanlıkların bizi nereye sürükleyeceği bilinmiyordu. Başlangıçta Türk şirketlerin 19 milyar dolarlık alacağını garantileme adına; ‘sahada olmayan masada olamaz’ palavrasıyla Haçlı Batı’ya destek çıkan Erdoğan iktidarı, şimdilerde: ‘Doğu Akdeniz’deki enerji savaşında Türkiye’ye karşı oyunu bozmak için Libya’daki müttefik güçlerin galip gelmesi şart.’ politikasına sığınmaktaydı.

Bu lanetli hikâye, bir ihanetle başlamıştı. Libya’nın linç edilen lideri Muammer Kaddafi, “Biz dostuz, arkadaşız” diye seslendiği Recep T. Erdoğan’ın müdahale komplosunu boşa çıkaracağını sanmıştı. Son röportajını TRT’ye vererek, ‘El Kaide Libya’yı ele geçirirse büyük bir facia yaşanır. Türkiye olayların gerçek yüzünü öğrendiğinde doğru tutum takınacaktır.’ diye yakınmıştı. Erdoğan önce ‘NATO’nun Libya’da ne işi var?’ diye çıkışmış, fakat 24 saat geçmeden çark ederek İzmir’i NATO müdahalesi için ana karargâh yapmıştı. Zaten Suriye’deki kirli müdahale için de Türkiye’yi sıçrama tahtası ve lojistik hattı olarak kullanmışlardı. Sonunda NATO, Libya’yı tahrip edip, cinayetlerini işleyip çekip çıkmıştı. Gerisi tufandı. Libya; El Kaideciler, IŞİD’ciler, Selefiler, İhvancılar, aşiret güçleri, çeteler ve liberal-milliyetçi savaş şebekeleri elinde paramparçaydı ve perişandı.

Kutuplaşmanın öncesinde Temmuz 2013’te Libya’nın komşusu Mısır’da, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) desteklediği darbeyle İhvan iktidarı yıkılmıştı. İhvan üzerinden hesaplaşmanın, Libya’ya yansıması fazla gecikmemiş, Katar ve Türkiye yeni iktidara sahip çıkmıştı. Bu eksende biraz geride kalsa da üçüncü ayak Sudan’dı. Buna karşın Suudi-BAE-Mısır üçlüsü; Tobruk merkezli meclis, ona bağlı hükümet ve Libya Ulusal Ordusu’nu kuran eski firari General Halife Hafter’i destekliyordu. Mısır’ın darbeci lideri Abdulfettah el Sisi, 10 Ağustos 2014’te Riyad ziyaretinde Libya’ya müdahale planını Suudi kralıyla paylaştı. Ardından Mısır’dan havalanan BAE uçakları, 18 Ağustos ve 23 Ağustos 2014’te Libya’da İslamcı milislerin mevzilerini bombaladı. Vekâlet savaşı böylece daha da kızışmıştı. Türkiye geri adım atmamış, ilk zamanlar Tobruk kanadıyla teması korusa da sonradan tüm ağırlığını Trablus’a vermeye başlamıştı.

En mühim mesele tabii ki BM ambargosuna rağmen yapılan silah sevkiyatıydı. ‘BAE yapıyor da biz neden yapmayalım’ mantığıyla davranılmaktaydı. Sevkiyat, iki eksen arasındaki vekâlet savaşı ayyuka çıkmadan önce başlamıştı. Ocak 2013’te Libya’ya giderken fırtınaya yakalanıp Yunanistan sahiline demir atan bir gemide, Türkiye’den yüklenmiş silahlar çıkmıştı. Ağustos 2014’te Hafter, Türkiye’den Derne’ye giden geminin silah yüklü olduğunu belirtip vurulacağını açıklamıştı. Aralık 2014’te Mısır’da durdurulan bir gemide yine silahlar çıkmıştı. Aralık 2014’te Mısrata limanına yanaşan Kore gemisi de Türkiye’den yüklenen silahlarla doluydu. Eylül 2015’te İskenderun’dan mühimmat yüklenmiş bir gemi yine Yunanistan’da yakalanmıştı. 23 Kasım 2017’de Mısır’ın Port Said limanında durdurulan gemide 29 konteynır silah vardı ve Mersin’den yüklenmişti. 18 Aralık 2018’de silah yüklü bir gemi Khoms limanında, Türk yapımı silahlarla yakalanmıştı. BM’nin silah ambargosunu denetleme komitesi, 5 Eylül 2018’de Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda Türkiye’den silah sevkiyatını doğrulamıştı.

BM’nin çözüm arayışları sürerken Hafter, tarafların önüne konulan yol haritasına aldırmadan tüm ülkede kontrolü ele almak üzere harekete geçti. Daha önce Bingazi’deki İslamcıları yendikten sonra Ecdebiye, Sidra ve Ras Lanuf gibi yerlerde kontrolü sağlamış olan Hafter, Ocak 2019’dan itibaren petrol sahalarının bulunduğu güney bölgelerine sarkmıştı. Fizan’daki Tuareg ve Tubu gibi kabileleri “petrolden pay vaadiyle” kendine bağlamıştı. Güneybatıda petrol sahalarının bulunduğu Şerare ve El Fil’i ele geçirmiş durumdaydı. Hafter; 27 Mart’ta Riyad’da Suudi Kralı Selman’la görüştükten sonra, 4 Nisan’da Trablus’u ele geçirmek üzere yeni bir harekâta kalkıştı. Bu hamle karşısında Türkiye’nin yardımları da artmıştı. Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Ahmed el Mismari, 19 Nisan’da Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya militan taşıdığı suçlaması eşliğinde, bir de insansız hava aracı temin ettiği iddiasını gündeme taşımıştı.

Bu arada karşı cephede de saflar kalabalıklaşmıştı. Hafter, 15 Nisan’da bir telefon görüşmesiyle ABD Başkanı Donald Trump’ı arkasına almıştı. Beyaz Saray’a göre Trump, Hafter’in terörle mücadele ve petrol kaynaklarını korumadaki rolünü takdirle karşılamıştı.

Hafter’in güç kaynakları şunlardı:

• Suudi Arabistan, mali kaynak sağlıyordu.

• BAE, cephane ve insansız uçak temin ediyordu.

• Mısır, savaş uçakları gerektiğinde devreye giriyordu.

• Fransa, askeri danışmanlık hizmeti sunuyordu. Fransız uçaklarının çaktırmadan belli hedefleri vurduğu da söyleniyordu.

• Bingazi’ye konuşlanan Rus özel savaş aygıtı Wagner Grubu, silah ve mühimmat temin ediyordu. Tarafsızlık görüntüsüne rağmen Moskova’nın tercihi Hafter oluyordu!

Devamını okumak için tıklayınız.

Yorum Yaz