Akrep, yılan gibi zehirli yaratıkların yuvalarına, elini sokup da ısırılan ve o zehirden zor bela kurtulan bir insanın, aynı deliğe tekrar elini sokması imkânsızdır. Ahmakça bir merakla aynı deliğe ikinci sefer tekrar elini sokan bir insan, zekâ özürlü sayılır ve böylesi kimselerin akıllı bir mü’min olamayacağı vurgulanır. Şimdi hem iktidar yetkilileri hem de onların taraftarı halk kesimleri olarak, 1’inci Açılım Süreci’ni ve bize çok pahalıya mâl olan acı neticelerini yaşamış insanlar olarak, 11 yıl sonra şimdi aynı yanlışları tekrar etmek, akıl ve anlayış kısırlığından öte, kasıtlı ve karanlık bir amacı yansıtır. Erbakan Hoca’nın “Denenmiş denenmez!..” sözlerini hatırlamanın tam zamanıdır.
PKK/BDP/DTK’nın Bağımsızlık İçin Ara Aşaması: “Demokratik Özerklik” Safsatası[1]
Terör örgütü PKK’nın kontrolündeki Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 2007 yılında düzenlediği kongre ile ilk defa “Demokratik Özerklik” önerisini gündeme taşımıştı. Bütün bu siyasi çalışmaların başlamasının sebebi, müzakerelerle biçimlendirilecek bir projeye hazırlıktı. Başka bir deyişle, hazırlanacak anayasada “Kürt Sorunu”nun çözümünün formüle edilebilecek bir taslağının oluşturulmasıydı.
26-27-28 Ekim 2007 tarihinde Diyarbakır’da 600 delege ile toplanan Demokratik Toplum Kongresi‘nin ilan ettiği sonuç bildirgesinde “Demokratik Özerklik” ilk defa kamuoyuna açıklandı. Toplanma gerekçesinin konjonktürel bir zamanlamaya dayandığı vurgulanan Kongre’de “Yeni Anayasa Süreci”nin hazırlığının etkili olduğu vurgulandı. Çünkü böylece “Kürt halkının temel haklarının anayasal güvence altına alındığı oranda Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde Kürt Sorunu’nun demokratik ve barışçıl çözümü için tarihsel bir fırsat yakalandığı” tespiti yapılmıştı. Kongre, Kürtçü retoriğin kendini meşrulaştırma gerekçeleri, bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Türk kimliği ekseninde biçimlenen “anayasa”, “vatandaşlık” gibi kurumların “Kürtleri yok saydığı ve asimile etmeye çalıştığı” gibi klasik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıtlık söylemi ile başlamıştı.
Sonraki yıllarda toplanacak olan DTK toplantılarında açıklanan sonuç bildirgelerine temel olmasıyla dikkat çeken bu bildiride öncelikli olarak “Kürt olgusu ve sorunsalı” tanımlanarak, Türkiye’nin demokratikleşmesini de içeren, güya en somut ve halklar adına en gerçekçi çözüm perspektifini açığa çıkardığı vurgulanmıştı. “En temelde Kürt Sorunu, bu coğrafyanın asli unsurlarından olan Kürt halk gerçekliğinin ve bundan kaynaklı ulusal, toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik, siyasal ve en temel insani haklarının inkârı ve reddi sorunudur. Kısacası Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşememe sorunudur. Tarihsel ve güncel olarak Kürt Sorunu denilen olgu; başta Anadolu halkları olmak üzere, Ortadoğu halklarının tarihsel kardeşlik bağlarının özellikle son yüzyılda gelişen milliyetçi, şoven, tekçi ve otoriter felsefe ve siyasal anlayışlardan kaynaklı tahrip edilme sorunudur.” ifadeleri yer almıştı.
Türkiye’den koparak ayrı bir devlet talep etmeyi; “felsefik ve konjonktürel gerçeklikten uzak ve halkların birbirini boğazlamasına kadar gidebilecek bir süreci tetikleyecek siyaset anlayışı” olarak değerlendirip “demokratik özerklik” savunulmaktadır. Bildiriye göre, ülke bütünlüğü içinde halkın yerelde söz ve karar sahibi olmasını sağlayacak ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği düzeyde özerklik kazanması temeline dayanan modelin çağdaş kavramlaştırılışını “demokratik özerklik” biçiminde tanımlamaktadır. Buna göre; demokratik öz yönetim anlamına gelen demokratik özerklik, Demokratik Cumhuriyet’in içinin doldurulmasıdır.
Kongre “Demokratik Özerklik” modelini şu temelde ele almıştı:
• Türkiye siyasi ve idari yapısında demokratikleşmeyi sağlamak amacıyla köklü bir reformu amaçlar…
• Sorunların çözümünde geliştirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halkı söz ve karar sahibi kılma felsefesinden yola çıkar…
• Halkın karar süreçlerine dahil olması için demokratik katılımcılığı savunur ve tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alır.
• Salt “etnik” ve “toprak” temelli özerklik anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel ve yerel bir yapılanmayı savunur.
• “Bayrak” ve “resmi dil” tüm “Türkiye ulusu” için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik öz yönetimini oluşturmasını öngörür.
• Sorunların çözümünü sadece devlet sistemini değiştirmede aramaz, toplumun öz yeterliliğini esas alır.
Kongre, Anayasadaki mevcut “ulus” kavramının etnik vurgularla değil, demokratik uluslaşmanın bir ifadesi olarak “Türkiye ulusu” ortak aidiyetiyle yeniden tanımlanmasını zorunlu görür.
Ayrıca, herkesi Türk olarak tanımlayan bir vatandaşlık tanımı yerine kültürel kimlikleri kabul eden ve bu kültürel kimliklere dayalı Türkiye ulusunun tümünü kapsayan “Türkiyelilik” üst kimliği çerçevesinde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” esas alınmalıdır. Ayrıca bildiride demokratik özerklik ile “bölge meclisleri”, bunların yöneticileri, modelin merkezle ilişkileri tek tek anlatılmıştır. “Demokratik özerklik” modeli; “demokratik ulus”, “demokratik vatan”, “demokratik cumhuriyet” ve “demokratik anayasa” olarak formüle edilmiş olmaktaydı. Ayrıca “Devletten bekleyerek değil, kendi çözümünü kendi geliştirerek ‘Demokratik Özerklik’i kurumsallaştırma esas alınacaktır” denilerek, özerklik için, “Kendi öz emeğimiz, fedakârlığımız, bedel vererek bugüne getirdiğimiz mücadeleyle kesin çözümü yaratacak bir aşamaya ulaştırma esas alınacaktır” ifadeleri de takip edilecek sinsi yöntemi açığa vurmaktaydı.
AKP İktidara Geldiğinde Terör Neredeyse Sıfırlanmıştı!
Erbakan Hoca’nın Efsane Başbakanlığındaki Refah-Yol iktidarınca başarılan (28 Haziran 1996 – 30 Haziran 1997) ıslahat ve kalkınma hamleleriyle başlayan barış ve bereket süreciyle, terör ateşi sönmeye başlamıştı. Öyle ki; 2000 yılından önce, yılda 200’ün üzerinde şehit verilirken 2000 yılında bu sayı 29’a, 2001 yılında 20’ye düşürülmüş durumdaydı.