Ahmet Akgül Üstadımızın yazdığı “Dünya’nın Değişimi ve Erbakan Devrimi” kitabının 20 yıl öncesi baskısından aldığımız bu yazıyı, değerli okurlarımıza ve kamuoyuna tekrar hatırlatmayı, tarihi bir zorunluluk ve insani bir sorumluluk sayarak dikkatlerinize arz ediyoruz.
28 Şubat Hıyanetinin Perde Arkası ve Piyonları!
1990’lı yılların ortalarında (Yani Refah Partisi 1995 Genel Seçimleri’nden %21,4 oy oranı ve 158 Milletvekili ile birinci çıkar çıkmaz…) Washington Enstitüsü gibi etkin ve yetkin “Küresel Merkez”lerde yapılan gizli toplantılarla ipi çekilmeye ve çökertilmeye karar verilen Milli Görüş, “Yenilikçiler’in başını çektiği küresel bir köleliğe” dönüştürülmeden önce; Türkiye, en sağlam zincir olan ekonomi kanalı ile bağlanıp çepeçevre kuşatılmalıydı.
Hedef zemini, yani Türkiye gibi stratejik bir ülkeyi tamamen kuşatabilmek için ise; Türkiye Ekonomisi’ne, baş etmekte zorlanacakları bir bela musallat edip, ondan sonra da ülkeye, derde deva olacağına yarayı iyice genişletecek bir “hain doktor” göndermek lazımdı!..
Zaten onlar da tam böyle yaptı!
Önce ekonomi denizinde önü alınamayacak bir tufan yaşandı ve hemen akabinde de derviş kılığında bir sahte mesih (!) görünür oldu ufukta!
Sonrası ise hepten hezimet, hepten ihanet olacaktı!
Refah Partisi’ne Taarruz Emri Verenler; “Küresel Senaryo”yu İhale Edecekleri Yenilikçi Hareket’e Yol Açmak ve T. Erdoğan’ı Parlatmak İçin Türkiye’yi, Zahiri İslamist Ama Hedefi Siyonist Bir Kayığa Bindirdiler!?
Küresel Kurgu’yu muzaffer kılmak adına mesai veren “Siyonist cunta”nın kumandanları; Türkiye üzerindeki küresel stratejileri istenilen süratte gitmeyince, ellerindeki uzaktan kumandayı daha hızlı bir yazılıma programlayıp ülkeyi apar topar 28 Şubat kargaşasına ittiler!
Zira Türkiye bu kayığa binmeliydi ki; “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni yok etmek için üstüne üstüne gelen “irtica canavarı”ndan uzaklaşarak, kendini sağ salim karşı kıyıya atabilsin!?
Hal böyle olunca da, birdenbire elinde sopasıyla Türkiye’yi kovalamaya başlayan bu “irtica canavarı”nın içine itina ile yerleşmiş İsrail, ABD ve İngiltere şeklinde sıralanan o “muhteşem üçlü”den bihaber olan Türkiye; “laik, demokrat ve vatanperver paşaların ve JINSA’dan madalyalı maşaların da takdire şayan desteği (!) ile alelacele bu kayığa bindirilerek yola çıkarıldı.
Makalenin tamamı için:https://www.millicozum.com/mc/duyurular/28-subat-tezgahi-ve-erdoganin-son-sansi