Karakış gibi
Kara bir devir, dondurdu yüreklerimizi…
Tufana tutulmuştuk
Gözlerimiz dondu, kulaklarımız dondu
Ve kara kapkara yeller esti
Dondurdu, kavurdu belleklerimizi
Gayrı göremez, duyamaz, bilemez olmuştuk
Kendi gerçeklerimizi
Neylersin başımıza baykuşlar konmuştu
Karakış gibi
Kara bir devir geçti üzerimizden
Dalındaki gül dondu
Yuvada bülbül dondu
Damarlarımızdaki kan dondu
Ruhlarımızdaki can dondu
Yaş dondu gözlerimizde…
Ve derken, dayanamamıştı,
Bu karakışın karayellerine.
Şuur donmuştu, iz’an donmuştu...
Ve iman donmuştu gönüllerimizde
Ve artık şeytanlar,
Saltanat kurmuştu yeryüzünde.
Hainler kurtarıcı,
Zalimler baş tacı,
Çağdaş münafıklar;
Mehdi olmuştu,
Dengesizlik düzeninde…
Metreler kısalmıştı,
Teraziler bozulmuştu
Ama bir gün,
Bir yiğit çıktı karşımıza…
Avuçlarıyla ısıttı,
Buz bağlamış bağırlarımızı.
Ve bir türkü başladı,
Karanlık devirleri ışık gibi delecek:
“Aldırma bu küfrün karakışına
Yakındır, Zeynebim, bahar gelecek”
Yine bülbüller şenlendirecek
Viran olmuş bağlarımızı.
Ve özlenen yiğit,
Can çekişen vicdanlara yöneldi;
Nefesiyle eritti, donmuş yüreklerimizi
Sesiyle, sohbetiyle diriltti,
Bir bir beyinlerimizi…
Yeniden can geldi Anadolu’ya, kan geldi
Kırklar, üçler, yediler geldi.
Bu çağı dirilten çağrıya,
Melekler, şehitler geldi.
Her mekân dinledi,
Her makam geldi…
Sen hala uyur musun,
Yoksa gavur musun, ey nefis!
Haydi, uyansana,
Ve uyandırsana artık…
Bak bahar geldi.
Ve selam dursana
ERBAKAN geldi...!
ERBAKAN geçti!
--
Kaynak:
MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ