Hak davayı araç, yaptı nefsine Hidayet karardı, vicdanı döndü!.. Dostuna hıyanet, eden hepsine Şeytanlar kuruntu, vermeye indi1 Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
Herkes “Deli!..” derken, sahip çıkmıştık Sadıklardan sanıp, elin sıkmıştık Sonunda bıraktık, çünkü bıkmıştık Ben kartalım diye, kabardı hindi Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
Önce; “Ben Hoca’ya, damat olacam Siyasi hürmet ve, rütbe alacam Olmazsa sakalım, saçım yolacam!..” Diyerek şeytanın, atına bindi Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
“Bak, Din yıkılmadan, rakip yıkılmaz… Bühtan atmak varken, silah sıkılmaz Doğruluk şefkatle, üste çıkılmaz!..” Dedi; tek silahı, hıyanet kindi Hidayet karardı, vicdanı döndü!..
“Bu Tayyo haindir, yerime kondu Gâvur kiraladı, hem beyni dondu Bu sefer yanılmam, bakın bu sondu…” Çün AB’ye kaydı, Haçlı’ya yöndü Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
Şeytan ne üflese, ilham sanırdı Düşmanı dost; dostu, düşman tanırdı Sapıttı, “HAK benim…”, diye anırdı Onun çin gün gündü, maziyse dündü Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
Ehli Beyt, Hazreti, Ali’ye çattı Kâfir zındık gibi, iftira attı Süfyan Deccal olup, çirkefe battı Derken bütün İslam, nurları söndü Hidayet karardı, vicdanı döndü!..
Zırvayı hak diye, kekelemiştir En yakınlarını, tekmelemiştir Edep erdem şeref, silkelemiştir Altın lale sanır, her paslı kündü2 Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
İlim yok irfan yok, ham hayal kurdu İblis zekasıyla, uydurup durdu Tayyib’e dayanıp, hepten kudurdu Ona sorsan: “Çağa, görevli öndü…” Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
Hain zeki olur, mü’min müstakim4 İntikamın alır, Aziz Müntakim5 Belasını bulur, hepsi nitekim6 Doğruyu duyunca, şaşırıp sindi Hidayet karardı, vicdanı döndü!..
Büyük Zat rü’yada: “Yâsin Dokuzu,7 Okusun da Ahmet, kovsun soysuzu Eşen kendi düşer, hainin son kozu!” Böyle boşa çıkar, münafık fendi Hidayet karardı, vicdanı söndü!..
1- “(Şimdi) Size şeytanların kime ineceğini (ve hangi yanlış ve saptırıcı şeyleri ilham edeceğini) haber vereyim mi?”
“(Bu şeytanlar) Onlar; (gerçeği tersine çevirerek) pervasızca yalan ve iftira düzmekten çekinmeyen, günaha (ve riyakârlığa) yönelen herkese (kötü maksatlı ve palavracı şair ve hatip kimselere) inerler. (Onları hayali kuruntulara sevk ederler.)”
“(O yalancı şair, hatip ve yazarlara gelince) Bunlar; (şeytanların ve şerli odakların düzmecelerine) kulak verirler, pek çokları da (bile bile) yalan söylerler.”
“(Böylesi) Şairlere ise, (cehalet ve şehvetle) sapıtmış ve azıtmış kimseler takılıp giderler.”
“Ve onları görmez misin ki, her vadide (bâtıl işlerde, boş eğlencelerde ve vehimler peşinde) gafil ve şaşkın gezinirler.” (Şuarâ Suresi: 221-225)
2- Künd: Kaçmasın diye hayvan ayağına takılan kelepçe… Kör, güdük, ahmak ve bilinçsiz kimse.
3- Koca: Eski Türkçede; ulu kişi, bilge adam.
4- Müstakim: Doğru ve istikamet sahibi.
5- Müntakim: İntikam alan Allah (CC).
6- Nitekim: Kesinlikle, gerçekten, öyle ise…
7- “(Hakka diretmeleri ve hayra hıyanetleri sebebiyle onların) Önlerinden (manevi) bir perde ve arkalarından (manevi) bir perde çektik de, (böylece) onları(n görüş alanını) kapattık (ve gönül ekranlarını kararttık); artık bunlar (imani ve Kur’ani gerçekleri) göremez (ve kavrayamaz durumdalardır.) [Not: Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) Hicret’e çıkarlarken, evlerinin etrafını saran, Mekke’nin süper zalimlerinin kiralık katilleri üzerine bu Ayet-i Kerimeyi okuyup üstlerine toprak serperek, Allah’ın izniyle gözlerini kör, kulaklarını sağır etmiş ve şeytanilerin bütün tuzaklarını boşa çıkarıvermişti. Aynı müjdeler ve manevi destekler sadık ümmeti için de geçerlidir.]”(Yâsin Suresi: 9)
Daha yakından tanımak ve meraklarının yanıtlarını bulmak isteyen değerli okurlarımızdan ve birçok yazar ve fikir adamımızdan gelen yoğun talepler ve teklifler üzerine, başyazarımız ve genel yayın danışmanımız Ahmet Akgül Hocamızın kısa bir özgeçmişini hazırlayıp bilgilerinize sunmayı gerekli saydık…