Çin’in Filistin Sorununa Yaklaşımı ve Küresel Sistemin Açmazı
İsrail-Filistin meselesi, yeni dünyanın lideri olmaya soyunan Çin için oldukça kritik bir sınav niteliği taşımaktaydı. İran-Suudi Arabistan uzlaşısı ile diplomatik etkisini güçlendiren Çin’in, Filistin’de yaşananlara yönelik atacağı adımlar, yalnızca bölgede yaşanan gerilimi değil, aynı zamanda Çin’in küresel sistemdeki pozisyonunu da güçlendirecek konumdaydı.
İsrail ile HAMAS arasında 7 Ekim 2023’te başlayan savaş; kısa süre içerisinde Filistinli sivillere yönelik toplu katliama ve bölgeden göçe zorlama kampanyasına dönerken, dünyanın gözleri önünde yaşanan zulümler karşısında küresel aktörlerin alacağı pozisyon, dikkatle takip edilmeye başlanmıştı. Filistin’de yaşanan cinayetler, başta ABD olmak üzere, mevcut küresel düzenin savunuculuğunu yürüten ülkeler için bir sınavken, aynı zamanda küresel sistemin değişimine yönelik yüksek perdeden söylemlerde bulunan ve bunun paralelinde stratejiler yürüten ülkeler için de ayrı bir sınav niteliği taşımaktaydı. İkinci grubu temsil eden ülkelerin, gerilimin yumuşamasına ve insani krizin durdurulmasına yönelik getireceği çözüm önerileri, yaşanan çatışmalarda hangi tarafı destekleyecekleri, uluslararası toplumu ve kendi vatandaşlarını hangi yönde etkilemek üzere ne gibi öneriler getirdikleri, özellikle çatışmaların ilk döneminden itibaren dikkatle takip edilen konuların başındaydı. İşte bu ülkelerden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın gün geçtikçe ayrıştığı İsrail-Filistin meselesinde kendine özgü bir yol haritası çizen ve bunu da kendi uluslararası ilişkiler anlatısı ile birleştirerek, uluslararası topluma aktarmaya çalışan bir aktör olarak ön plana çıkmaktaydı.
Ortadoğu’da Çin Yüzyılı Hesapları
Çin’in Filistin’de yaşananlar karşısında aldığı pozisyonu analiz etmeden önce, İsrail-HAMAS arasında başlayan gerilimin Çin’i ne derecede etkilediğini görmek önemli olacaktır. Zira, gerilimin işaret fişeğinin atıldığı tarihten hemen önce Ortadoğu’nun içinde bulunduğu atmosfere bakılırsa, bunda Çin’in etkisi oldukça yüksek olmuştur. “Ortadoğu Açılımı” olarak tanımlanan ve 2022’nin son çeyreği ile başlayan bu süreçte Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş ve bölgedeki pek çok liderle görüşmeler gerçekleştirerek, Çin anlatılarını birebir aktarma fırsatı bulmuştur. Bu sürecin ardından, tüm dünyanın dikkat kesildiği İran-Suudi Arabistan uzlaşısı sağlanmış ve bu gelişme, Çin’in arabuluculuk imajını parlatarak, diplomasi hanesine artı puan koydurmuştur. Bunun paralelinde, Çin tarafından küresel sistemin yönetişimine yönelik hazırlanan reçetelerin, başta Afganistan ve İsrail-Filistin sorunu olmak üzere, Ortadoğu’daki uyuşmazlıklar için düzenlenmiş versiyonları, Çin Dışişleri tarafından uluslararası toplumun ilgisine sunulmuştur. Bölge ülkeleri, kendilerine yaklaşmakta olan Çin yüzyılına kollarını açarak; teknoloji, ticaret, yapay zekâ, yeşil dönüşüm başta olmak üzere pek çok alanda Çin ile anlaşmalar imzalamak amacıyla sıraya girip, Çin’e ziyaretler düzenlerken, yumuşayan atmosferin paralelinde bölge ülkelerinin aralarındaki uyuşmazlıkları dondurmaları, Çin-İsrail arasındaki ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş ve yansıtılan nispeten istikrarlı Ortadoğu portresi, Çin’in Kuşak-Yol yatırımlarında da bölgeye yönelik planlamalar içerisine girmesini sağlamıştır. Hem Çin’in hem de Ortadoğu ülkelerinin genelinin stratejik çıkarına hizmet eden bu gelişmeler, HAMAS’ın Aksa Tufanı operasyonu ile yerini bambaşka bir çerçeveye taşımıştır. Bu süreçten itibaren küresel sistemdeki tüm aktörler gibi bölge ülkeleri ve Çin de gelişmeleri dikkatle takip etmeye başlamışlardır.
Filistin Sorununda Çin’in Pozisyonları
Çin’in; İsrail-HAMAS arasında başlayan gerilimin ilk safhalarında tarafları itidale davet eden ve nispeten geri planda duran bir pozisyona büründüğü saptanmıştır… Bu duruşuyla Çin, taraflar arasında bir seçim yapmaktan imtina ederek, uyuşmazlıkların barışçıl yolla çözülmesinin gerekliliğini ve sivilleri hedef alan her türlü faaliyetin karşısında olduğunu beyan eden açıklamalar yapmıştır. Bu noktada Çin’in geçmişten itibaren İsrail-Filistin sorununa yönelik üç maddelik çözüm önerisine sahip olduğunu eklemek lazımdır. Bu öneriler, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Haziran 2023’te Çin’e yaptığı ziyaret esnasında Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından bizzat gündeme taşınmıştır:
1- Filistin sorununun temel çözümü, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasında yatmaktadır.
2- Filistin’in ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması ve uluslararası toplumun Filistin’e yönelik kalkınma ve insani yardımları artırması şarttır.
3- Barış görüşmelerinin doğru yönde ilerlemesi lazımdır. Kudüs’teki kutsal mekânların tarihi statükosuna saygı gösterilmeli, aşırı-kışkırtıcı söz ve eylemlerden kaçınılmalıdır.
Ayrıca “…Barış görüşmelerinin yeniden başlatılması için gerekli koşulları oluşturmak ve Filistin ile İsrail’in barış içinde yaşamasına yardımcı olmak için somut çabalara katkıda bulunmak üzere, daha büyük ölçekli, daha yetkili ve daha etkili bir uluslararası barış konferansı toplanmalıdır. Çin, Filistin’in iç uzlaşmaya ulaşmasında ve barış görüşmelerini teşvik etmede olumlu bir rol oynamaya hazırdır.” ifadeleri kullanılmıştır.
Çin’in Filistin meselesine yönelik temel duruşu, yukarıdaki üç madde etrafında şekillenmektedir. Bu kapsamda özellikle İsrail’in saldırılarının şiddetlendiği süreçte, Çin Halk Cumhuriyeti de bölgedeki krizin çözümünde rol almak amacıyla diplomatik bir atağa girişmiştir. Bu doğrultuda BM’de düzenlenen Filistin oturumlu toplantılara aktif katılım göstermiş, dönem başkanlığı koltuğuna oturmasının ardından ise Filistin ve küresel sistemin barışçıl yönetişimini konu alan “Ortak Kalkınma, Kalıcı Barışı Teşvik Eder” başlıklı BM oturumunu organize etmiştir. Benzer şekilde, 15 Kasım 2023’te BM çatısı altında düzenlenen Filistin-İsrail sorununa ilişkin 2712 sayılı kararın onaylanmasına katkıda bulunarak, gerilimin yükseldiği ekim ayından beri Güvenlik Konseyi’nden geçen ilk kararın paydaşlarından birisidir. Kasım ayında APEC zirvesi kapsamında ABD Başkanı Biden ile bir zirve gerçekleştiren Şi Cinping, hem ikili görüşmede hem de APEC zirvesinde Filistin meselesine ajandasında yer vermiştir.
Şi Cinping’in APEC’in gerçekleştiği San Francisco’dan ülkesine dönmesinin hemen ardından Çin Dışişleri Bakanlığı; Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bin Abdullah el Suud, Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri, Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad Maliki ve İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha’nın da aralarında bulunduğu bir heyetin küresel arabuluculuk görüşmelerinin ilk durağı olarak 20-21 Kasım tarihlerinde Çin’i ziyaret edeceğini duyurmuştur. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Arap Birliğinin, Gazze için diplomatik görüşmeler yürütmek üzere görevlendirdiği bu olağanüstü Bakanlar Komitesinin, BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesine planladıkları ziyaretlerinin ilkini Çin’e yapması ise Pekin tarafından kendilerinin tarafsız tutumuna duyulan güvenin bir kanıtı şeklinde uluslararası topluma sunulmuştur. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşme gerçekleştiren heyet, özellikle Gazze’deki insani yıkımın sonlandırılması ve iki devletli çözüm noktasında Çin ile görüş birliği olduğunu yerinde gözlemleme fırsatı bulmuştur.
...