Aziz Erbakan Hocamız, bir sohbetinde şunları buyurmuşlardı:
“İnsanın bütün diğer yaratılanlardan, nebatlardan ve hayvanlardan üstün olmasının temelinde Cenab-ı Hak’kın ona verdiği dört önemli meziyet bulunmaktadır. Bunlar, insana verilen;
1- Doğru ile Yanlışı fark etme yeteneği. (Bu meziyetten İlimler doğmuştur),
2- Güzel ile Çirkini - İyi ile Kötüyü birbirinden ayırma kabiliyeti. (Bu meziyetten ahlâki düzen ve disiplin doğmuştur),
3- Faydalı ile Zararlıyı ayırma yeteneği. (Bu meziyetten Ekonomi doğmuştur),
4- Adalet ile Zulmü ayırabilme meziyeti. (Bu meziyetten Siyaset ve Hukuk doğmuştur).
Diğer mahlûkatta bu kıymetli meziyetler yoktur. Bunun için bir insan; bu meziyetleri ne derece sür’atle ve isabetle kullanabilirse, o insana o derecede akıllı diyoruz. Bir insan bu 4 temel meziyete ve akla sahip olunca, o insanda iman olur. İnsanı yücelten işte bunlardır: Akıl, iman ve 4 temel meziyet. Eğer insan gibi mükemmel bir mahlûk yaratılmasaydı, bu; Rabbimizin sonsuz Kemâl sıfatına uygun düşmezdi. Çünkü birçok güzellikler yaratılmış ama bunu gören, sezen yok. Bu bir eksiklik olurdu. Ondan dolayı insanın yaratılması, Yüce Rabbimizin sonsuz Kemâl sıfatının bir gereğidir.
Peki, İnsan Bu Dünyada Neden İmtihan Olunmaktadır?
Rabbimizin Kemâl sıfatıyla birlikte, bir de Âdil sıfatı vardır. İşte bundan dolayı; yani mahlûkatın bir çeşidi olan insanoğluna, diğer mahlûklardan farklı olarak bu kıymetli meziyetler emanet edilip verilince, adalet icabı insanoğlunun imtihan edilmesi lazımdır. Nitekim bir insanın çok kıymetli ve paha biçilmez bir pırlantası olsa ve bunu uzak bir yerdeki bir kimseye göndermesi gerekse; “Ahmet! Kilerde bir taş var. Al bunu falanca yerde, filanca kimseye götür ver!” diyemez, böyle yapması yanlıştır. Taş paha biçilmez değerde olduğu için, uzun uzun düşünüp araştırması, en uygun bir kimseyi bulması lazımdır. Ona uzun uzun tembihatta bulunacaktır. “Bu taş çok kıymetlidir, paha biçilmez değerdedir. Bunu gözünden ayırmayacaksın, yatarken bile başucuna koyacaksın, üstündeki ipek örtüyü açmayacaksın... vs.” diye onu uyaracaktır. Eğer Ahmet; bu tembihatlara dikkat eder, emaneti gönderilmesi icab eden yere sağlam olarak ulaştırırsa, ona aferin denir ve bir mükâfat verilir. Yok; eğer bütün bu tembihata rağmen taşı kaybeder veya çaldırırsa, o zaman da Ahmet’e çok büyük bir ceza verilmesi zaruri olacaktır. Çünkü bu adaletin icabıdır. İşte onun için bu kıymetli meziyetlerin kendisine verilmesi dolayısıyla insanoğlu; “Rabbimiz Adil olduğundan”, imtihan edilmek zorundadır. Biz dünya hayatına, bu imtihan için geliyoruz. İmtihan oluyor ve gidiyoruz. Cenab-ı Hak bu imtihanda hepimize yüz aklığı ve muvaffakiyet buyursun İnşaallah.” Âmin.
DAYAN AHMET!
Emanetin çok büyüktür
Ey nefsine uyan Ahmet!
Sırtındaki kutlu yüktür
Dost nidasın duyan Ahmet!
Aldanma fani gölgeye
Dayan Kur’ani belgeye
Her ülkeye her bölgeye
Allah için kayan Ahmet!
Cehdü gayret bil keremdir
Tembellik ruhi veremdir
Aşık’a dünya “harem”dir1
Ölüme gün sayan Ahmet!
Barajlar dolup şişmeden
Su nur olmaz, hep düşmeden2
Ocakta yanıp pişmeden
Çiğ kalırsın uyan Ahmet!
Karanlık bassa her yerin
Işıtsın iman fenerin
Zor günde göster hünerin
Hak rengine boyan Ahmet!
Sadıklar sağ-u solunda
Ceht Milli Çözüm kolunda
“Hû” çekip Allah yolunda
Her belaya dayan Ahmet!
Herkes sonunu hazırlar
An gibi geçer asırlar
Sanma gizli kalır sırlar
Her şey Hak’ka ayan Ahmet!
Erbakan’dan işarettir
Bu ne kutlu beşarettir3
Malu makam haşerettir4
Olgunlaşsın hayân5 Ahmet!
Hak’ka havale halime
Korku keder yok âlime
Boyun eğilmez zalime
Gam libasın soyan Ahmet!
Gebze İzmit Konya’sına
Türkistan’dan Kenya’sına
İstanbul’dan Dünya’sına
Adil Düzen yayan Ahmet!
Aldırma hain levmine6
Saldırma cahil kavmine
Sevin fasıkın nevmine7
Hikmet ile doyan Ahmet!
Lügatçe:
1- Harem: Rastgele davranılması ve kötülük yapılması yasak bölge.
2- Suların barajlarda toplanıp hızla yükseklerden aşağı dökülerek döndürdüğü çarklar sayesinde elektriğe (nura) dönüşmesine dikkat çekilir.
3- Beşaret: Müjde, sevindirici haber.
4- Haşeret: Zararlı ve zehirli böcekler.
5- Hayâ: Edep, erdem, utanma duygusu ve hesap verme sorumluluğu.
6- Levm etmek: Kınamak, ayıplamak, aleyhte konuşmak.
7- Nevm: Uyku hali. Fasık ve facir (kötülük ve günah ehli) kimselerin uyumasının uyanıklığından yararlı olduğu bir gerçektir.