Milli Çözüm Dergisi’nin 17 yıldır yazdığı, Bizim tam 40 yıldır uyardığımız ve bu yüzden nice saldırılara uğradığımız; Oğuzhan Asiltürk'ün 34 yaşındayken Durmuş Durduyan olan adını Oğuzhan Asiltürk olarak değiştirdiği gerçeğini, ANAP ve AKP eski Milletvekili Feyzi İşbaşaran açıklamış, Saadet Partisi'ni Cumhur İttifakı'na dahil edebilmek için kongreye götürmek isteyen Oğuzhan Asiltürk hakkındaki bu çarpıcı bilgiyi belgesiyle paylaşmıştı. 52 yıl önce yapılan isim değişikliği ile Oğuzhan Asiltürk'ün Milli Görüş’teki siyasi kariyeri birdenbire parlamaya başlamıştı.
İlk, Orta ve Liseyi Malatya’da, Üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde ‘Durmuş Durduyan’ olarak okuyan, sonra yine Durmuş Durduyan ismiyle serbest müşavir/mühendis olarak çalışan bu şahıs, Rahmetli Erbakan Hocamızla tanıştırılarak Oğuzhan Asiltürk adını almış, ardından Milletvekili/Bakan yapılarak bugünlere taşınmıştı.[1]
Yahudi Lobileri tarafından, partilerinin kapatılmaması karşılığı Erbakan’a şart koşulan Durmuş Durduyan’ı ve özel hıyanet kadrosunu teşkilatına alan Erbakan Hoca’nın bunlardan kazancı %75 ise, bunların tahribat oranı da %25 kadardır.
“Oğuzhan Asiltürk” gibi sahteliği oldukça sırıtan bir isimle 52 yıldır tahribat yapan Ermeni dönmezi (aslında Pakradun Yahudisi) Durmuş Durduyan’ın, şimdi SP’yi AKP’ye yamama girişimlerine bile hâlâ hikmet uyduran zavallıların bu talihsiz tavırları ahmaklığın da ötesinde bir alçaklıktı. Bazı illerimizdeki AGD Başkanlarından ve SP’deki yetkili dostlarımızdan aldığımız bilgilere göre, Oğuzhan Asiltürk’ün kiralık kuklası olan AGD Genel Başkanı Salih Turhan, Durmuş Durduyan’ın “Erdoğan’a yaklaşarak, Mısır Mahkemelerince idama mahkûm edilen 17 İhvan liderinin kurtarılmasına vesile olduğu…” palavralarıyla; AKP iktidarının 20 yıllık maddi ve manevi tahribatlarına haklı olarak karşı çıkan dava arkadaşlarımızın, bu şahsın Saray’la yakınlaşmaktan duydukları rahatsızlıklarını törpülemeye çalışmaktaydı…
Oysa Oğuzhan’ın amacı Milli Görüş’ü parçalamak ve tüm mal varlığına el koymaktı!
Oysa Oğuzhan Asiltürk’ün asıl derdi, Milli Görüş’ü dağıtmak ve MGV’nin mal varlığına konmaktı. Hatırlayınız; 2012 yılında Saadet Partisi Etimesgut İlçe Eğitim Başkanı Veysi İdram ve Ankara İl Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Tatlı’nın, Necmettin Erbakan Hocamızın oğlu Fatih Erbakan’ı Hac dönüşü ziyaret etmelerinden dolayı Genel Merkez tarafından fişlenerek partideki görevlerinden alınmışlardı. Mustafa Tatlı ise yaptığı açıklamada, 25 yıldır “Milli Görüş” saflarında çalıştığına dikkat çekerek, partinin Fatih Erbakan’ın katıldığı konferansları iptal etmek için ellerinden geleni yaptıklarını açıklamıştı. Kendi kendisini Saadet Partisi YİK Üyesi ilan eden Oğuzhan Asiltürk’ün ‘dışarıdan’ Tayyip Erdoğan’a yanaştığı, Saadet Partisi’nin iki Genel Başkan Yardımcısı’nın oğullarının da AKP’li bakanların özel kalem müdürü gibi çalıştıkları ortaya çıkmıştı.
Edinilen bilgiye göre Erdoğan, Oğuzhan Asiltürk’e 28 Şubat’ta kapanan vakıfların açılacağı (Milli Gençlik Vakfı) sözünü vermiş olmaktaydı. Vakfın üzerinde ise 180 kadar taşınmaz vardı. Asiltürk’ün Fatih Erbakan’la kavgasının en temel nedeninin de bu mal paylaşımı yüzünden çıktığı konuşulmaktaydı. O süreçte Saadet Partisi Genel Başkan Başdanışmanı Fatih Erbakan ise yaptığı açıklamalarda, “Biz Milli Görüş ve onun tek temsilcisi Saadet Partisi’nin ev sahibiyiz. Hiçbir zaman giden, terk eden taraf olmadık, olmayız. Davamıza hizmet etmeye devam edeceğiz” dediği halde maalesef yine Oğuzhan’ın dolaylı kışkırtmaları sonucu ayrılıp yeni parti kurmuşlardı.
Acaba, dünyada kendi partisini “iktidara muhalefet etti ve haksızlıklarını dile getirdi” diye suçlayan bir başka parti yöneticisi var mıydı?
Türkiye’de hâlihazırdaki iktidarın bileşenlerini analiz eden siyaset bilimciler her ne kadar AKP ve Erdoğan’ı Millî Görüş kökenli bir hareket olarak göstermeye çalışsalar da, gelinen noktada Erdoğan’ın oldukça farklı bir çizgiye kaydığı açıktır. Erdoğan’ın çizgisinin kesinlikle Millî Görüş davasıyla ve İslamcılıkla hiçbir alâkası bulunmamaktadır. Bu durum aynı zamanda, paralı trol ordularının, her biri düşük düşük profilli yetkili insanların hep bir ağızdan yere göğe sığdıramadıkları liderlerine yönelik övgülerinde de sırıtmaktadır. Şayet mesele bir fikir/ideoloji olsaydı, kullanılan dil farklı olur, lider tapıcılığı görüntüsü verecek şekilde bunca övgü yağdırılmazdı. Türkiye’nin son dönem siyasi tarihinin de gösterdiği gibi Erdoğan, mevcut konjonktür iktidarda kalmak için neyi gerektiriyorsa, o fikriyatı savunma konusunda en küçük bir tereddüt bile göstermezken; onu değil İslamcılıkla, herhangi bir ideolojiyle bağdaştırmak fikir, düşünce, dava ve ideoloji kavramlarının toplumsal karşılığını bilmemek anlamını taşır.
Erdoğan takımının ve yandaş yazarların şimdi koro halinde yaptıkları Oğuzhan Asiltürk güzellemelerine de aldanmayın. Asiltürk, her zaman sertlik yanlısı olarak bildikleri, parti içinde ve dışında sevilmediğini düşündükleri, derin ilişkilere sahip olarak gördükleri ve her fırsatta hedef gösterdikleri bir insandı. Onlara göre Asiltürk orada olduğu müddetçe Saadet Partisi iflah olmazdı. Çoğu, yakın zamana kadar adı sanı duyulmayan, gazetecilik ilkelerine değil Erdoğan’a olan bağlılığı sayesinde meslek sahibi olup çıkmış ve tam da bu yüzden mesleğine bir hayli yabancılaşmış “gazeteciler”, son gelişmelerden sonra birdenbire Oğuzhan Asiltürk’ü yere göğe sığdıramamaya başlamışlardı.
TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ: