Şanlı Çanakkale zaferimizin yıldönümüne rastlayan 18 Mart 2018’de TSK’nın ÖSO Kuvvetlerinin de desteğiyle Afrin’i tamamen ele geçirmiş olması, yani bu harekâtın ilk aşamasının yeni ve gurur verici bir zaferle sonuçlanması ve bugüne kadar en az 3800 teröristin ve dış destekçilerinin etkisiz bırakılmasıyla tarihi bir destan yazılmıştı. Biz, Suriye’de oluşturulmaya çalışılan PYD-PKK terör devletçiği=özerklik yapılandırılmasına engel olmaya ve kendi güvenliğimizi garantiye almaya yönelik başlatılan Afrin Zeytin Dalı Harekâtını başından beri lüzumlu ve olumlu karşılamış, başta TSK’ya ve Erdoğan iktidarına sahip çıkmıştık. Ancak; “Bu Harekâtın Afrin’le sınırlı kalması, Menbiç’den başlayarak Fırat’ın doğusuna da aynı müdahalenin yapılmaması durumunda, bütün bu emeklerin boşa çıkacağı, ABD ve İsrail’in oluşturduğu PKK-PYD devletçiğine meşruiyet kazandırılacağı ve bu vebalin altından hiçbir iktidarın kalkamayacağı!..” uyarısını da defalarca yapmıştık. Maalesef sonunda yine haklı çıkmış ve kuşkularımız gerçek olmaya başlamıştı.
Washington’da 2018 Mart’ın ilk haftasında 2 gün üst üste gerçekleştirilen Türk-Amerikan komite toplantısından sonra yapılacağı söylenen yazılı açıklama bir türlü yapılmamıştı. İki ülke heyetleri arasında geçen yoğun resmi temaslardan sonra hiçbir açıklama yapılmamasının altında elbette halkımızdan gizlenen şeytanlıklar vardı:
1- Ya çok sürpriz bir karar alınmıştı ve bu o kadar ağırdı ki daha üst düzeyde açıklanması için şimdilik gizli tutulmaktaydı.
2- Ya da ABD tarafından 24, Türkiye tarafından da 23 kişinin katıldığı 2 günlük yoğun maraton sonucunda ciddiye alınır hiçbir sonuç çıkmamıştı.
“Madem bu komite toplantısına “Teknik komite” deniliyordu, bu olanlar da diplomaside “teknik bir skandal sayılmalıydı” tespitleri haklıydı.
Anlaşılan ABD, her ne kadar Zeytin Dalı Harekâtı’nın sınırlandırılmasına çalışsa da bunu başaramamıştı. Aslında ABD Afrin hakkında konuşmayı zaten gereksiz bulmaktaydı. Çünkü Rusya ile varılmış olan anlaşma gereği Afrin hakkında konuşma ve karar alma sorumluluğunun Rusya’da olduğunu biliyorlardı. Washington’daki toplantıda bu yüzden Afrin üzerine konuşmak için ısrarlı olmamışlardı. Asıl kafa karıştıran Münbiç konusunda ise burası da teknik olarak Rusya’nın sorumluluğu altına verilen bölgede bulunmasına rağmen Amerika buradaki varlığını sürdürmeye kararlıydı ve bu konuda AKP Türkiye’sini ikna etmeyi başarmıştı. Burada birimlerin yaptığı çalışmada: “Bir aşama sonrasında Münbiç’teki YPG varlığını Fırat’ın doğusuna çekip bölgeyi Türkiye ile birlikte koruma altında tutmak” şeytanlığı, olumlu bir çözüm planı gibi Türkiye’ye dayatılmıştı. Şimdiye kadar: “Böyle bir planda neden Amerika ile ortak davranacakmışız… Münbiç’i gerçek sahiplerine bırakmak daha doğru olmaz mı?” diyen iktidar kurmaylarının birden geri adım atmaları kafaları karıştırmıştı.
Serdar Turgut’un: “Amerika’yı Münbiç konusunda asıl zorlayan Türkiye’nin değil, Rusya’nın tavrıdır.” saptamaları oldukça anlamlıydı.
Rusya, Suriye hakkında ABD ile sürdürdüğü gizli diplomasi çerçevesinde: Kürtlerin Münbiç’ten Fırat’ın doğusuna çekilmesine karşı olduğunu açıkça vurgulamış, bu yapılırsa iki ülkenin (Rusya ve ABD’nin) bölgede ilerideki işbirliğini tehlikeye atacağı da hatırlatılmıştı. Rusya, reforme edilecek bir Suriye devleti merkez yönetimi altında güya toprak bütünlüğü bozulmamış bir Suriye’de, adına ister konfederasyon, ister federasyon, isterseniz de otonomi deyin, bir Kürt özerk yönetimi kurmayı planlamıştı. Zaten ABD, İsrail ve hatta AB de bu sonucu amaçlamıştı. Yani Siyonist sermaye güdümlü Haçlı Batı (Rusya da dahil), Türkiye’nin uzun Suriye ve Irak sınırı boyunca özerk bir Kürdistan oluşturmak hususunda anlaşmışlardı.
Türkiye Suriye’de yeni Haçlı ordusuyla savaşmaktaydı.
Afrin'de 9 şehidin verildiği Keltepe bölgesinde YPG'li teröristlerin sığınak olarak kullandığı tünel içindeki özel odada ele geçen 2 flaş bellek, çoğu ABD'li olan yabancı teröristlerin örgüte verdiği desteği ortaya çıkarmıştı. YPG saflarındaki 422 yabancı teröristin 129'unun öldürüldüğü anlaşılmıştı. Teröristlerin isimlerinin karşısında; keskin nişancı, silah eğitmeni, ABD özel birliğinde görev yapmış, ağır silah uzmanı gibi ifadeler yazılı olduğu dikkatlerden kaçmamıştı. 1 Mart 2018'de Racu beldesindeki Keltepe'de sisli ve yağmurlu havayı fırsat bilen teröristler, gizlendikleri tünellerden sızarak askerlerimize saldırmış, çıkan çatışmada 100'ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilirken 9 askerimiz de şehit olmuşlardı.
Keltepe bölgesinde arama-tarama faaliyeti gerçekleştiren askerler, hain saldırının yapıldığı tünellerde arama yaparken sözde 'sorumlular' için oluşturulmuş özel bir odada çıkan 2 flaş bellekte başta ABD'liler olmak üzere YPG içinde bulunan yabancı uyruklu teröristlerin isimleri ve fotoğrafları yer almaktaydı. Fotoğraflar, terör örgütü ile ABD bağlantısını da bir kez daha ispatlamıştı. 422 yabancı uyruklu terörist arasında, ABD'lilerin yanı sıra Fransa, Çin, Japonya, Cezayir, Kanada, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Slovenya, Avustralya ve İspanya vatandaşlarının da bulunduğu anlaşılmıştı. YPG saflarında ABD'li keskin nişancılar, silah eğitmenleri, ABD ordusunda görev yapmış ağır silah uzmanları ve ABD Özel Kuvvetler'de görev almış eski askerlerin olduğu da anlaşılmıştı. Kanadalı Hevi Piling isimli kadın teröristin keskin nişancı olduğu, ABD'li Jamie Lane kod adlı teröristin silah eğitmeni olduğu yazılıydı. Damien Boudsommier ise Fransız ve BM adına Afganistan'da görev yapmıştı. Teröristler arasında bulunan Çin asıllı İngiltere vatandaşı Manchester Üniversitesi mezunu Huang Lei de vardı.
“Yani, TSK ve ÖSO’nun karşısında sadece PKK ve PYD olduğu sanılmasındı. DSG şemsiyesi altında YPG, YPJ, Liva Selacık, Siksur El Rakka, Süryani Askeri Meclisi, Membiç Askeri Meclisi, Dera Zor Askeri Meclisi, El Nuksbe Güçleri, Öz Savunma Güçleri, Asayiş ve Emin Dahili Güçleri, Ceyş El Suvar, Şems El Şemal Tugayı, Cephe El Ekrad, Aşiretler Kuvveti, Meksavir Humus Tugayı dedikleri terör grupları da vardı. Bunlar arasında sadece Süryani, Keldani, Arami, Asuriler, Ermeni militanlar, Dürzi, Nuseyri gruplar değil, Latin Amerika’dan, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Asya’dan gelen fanatik Hristiyan gruplar bulunmaktaydı. Hatta FETÖ ve DEAŞ da aralarındaydı. DSG bileşenleri arasında Ezdi gruplar da var, Nuseyri gruplar da... Ve tabii Türkiye’deki ve bölgedeki tüm gayrimüslim unsurlar buradaydı. Gayrimüslim halkın tamamı değil, ama her gayrimüslim topluluktan sosyalist, ırkçı ya da liberal geçinen birileri bu cephede yer almıştı. ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Almanya ve Tapınakçılar zaten komutanlarıydı. Uyuşturucu baronları, silah baronları, karaborsacılar hepsi buradaydı. Yani cephede mafya da savaşıyor TSK’ya karşı, çocuk kaçakçıları da, organ mafyası da, fuhuş mafyası da, hepsi hazırdı. Paralı askerler de, birçok ülkenin istihbarat örgütleri de karşımızdaydı.” diyen Abdurrahman Dilipak’a (08 Mart 2018 – Yeni Akit) sormak lazımdı: İyi de, şimdi Münbiç ve ötesini ABD korumasına bırakmak, bütün bu şer odaklarının kirli ittifakına razı olmak anlamını taşımaz mıydı?
Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Giresun temsilciliği tarafından düzenlenen ve Milli Savunma Bakanlığı ile Giresun Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği ''Milli Mücadelede Milli Savunma'' panelinde konuşurken, Zeytin Dalı Harekatı’nda “Amerika’nın DEAŞ’la mücadelemizi yavaşlatıyorsunuz” yalanlarına; “Dostlarımız olarak bildiğimiz ülkelere bir kez daha sesleniyorum Giresun’dan. Eğer müttefikseniz, Türkiye’yi hedef alan terör örgütleriyle ortaklık yapamazsınız. Böyle bir ilişkinin yürümesi imkânsız. Bunun anlamı şudur; ya bize dost değilsiniz, ya da onlara dost değilsiniz, birinden birini tercih etmek zorundasınız. Aksi halde hiç kimse bizden geçmişte olduğu gibi oyalama amacını güden bir takım içi boş söylemlere inanmamızı beklemesin, buna asla yanaşmayacağız. Biz zaten bu kararlılığımızı göstermek için yapıyoruz operasyonları. Diyorsunuz ki biz PDY, YPG terör örgütü ile geçici bir ittifak yapmışız. DEAŞ’ı halledelim ondan sonra bu ilişkiyi sonlandıracağız. Hani siz DEAŞ’ın öldüğünü bittiğini açıklamıştınız? Hem Amerikalılar hem Iraklılar resmi olarak ‘Irak ve Suriye’de DEAŞ bitmiştir’ şeklinde demeçler yayınlamıştınız… Sanırım şu anda biraz DEAŞ’ı erken öldürmenin pişmanlığını yaşamaktasınız… Neden? Çünkü DEAŞ hep malzeme olarak kullanıldı, koz olarak kullanıldı… Şimdi de DEAŞ militanlarını oradaki koalisyon kuvvetlerinin gözetiminde PKK ve PYD’nin saflarına kattınız!”
Artık bu denli ciddi ve gerçekçi ithamlardan sonra, Münbiç’den İran’a, bütün Suriye sınırımız boyunca oluşturulan PKK-PYD koridorunun korunmasını ABD’nin insafına ve inisiyatifine bırakmak nasıl bir aymazlıktı?
Şimdi hem Sn. Erdoğan’a ve AKP iktidarına, hem aziz halkımıza, hem de ilgili ve yetkili bütün kurumlarımıza en yüksek perdeden tekrar hatırlatıyoruz:
A- “Efendim ABD, PYD’yi devre dışı bırakacakmış!..” palavrasına kanıp da, Münbiç dahil bütün Kuzey Suriye boyunca oluşturulacak olan (zaten fiilen hazırlanmış bulunan) bir terör devletçiğine razı olmak, “Sınır güvenliğimizi de ABD ile birlikte koruyacağız!” propagandasıyla halkımızı aldatıp oyalamak, tarihi ve talihli Afrin Harekâtımızı, aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin haklarını ve halkımızın umutlarını ucuza harcamak ve basit seçim malzemesi yapmak anlamını taşıyacaktır.
B- Bu durumda, hem Sn. Cumhurbaşkanının, hem MHP Genel Başkanının, hem iktidar kurmaylarının defalarca ve açıkça vurguladıkları; “Bu Harekât Afrin’le sınırlı kalmayacak, ABD ve PKK-PYD karşı çıksa da, mutlaka Menbiç başta, Fırat’ın doğusu boyunca bütün terör yapılanması etkisiz kılınıncaya kadar kararlılıkla sürdürülmüş olacaktır!” şeklindeki çıkışların tamamının kof bir palavradan ibaret olduğu kesinlik kazanacaktır.
C- Madem ki ABD’ye güvenip, bölgenin kontrolünü birlikte sağlayacaktınız, o halde Afrin’de de aynı ittifakı kurup haklarımızı korumak dururken niye bunca şehidimize, gazimize ve emeğimize mal olan Zeytin Dalı operasyonlarını yaptınız?
D- Münbiç ve ötesindeki mevcut hıyanet örgütlenmesine resmiyet ve meşruiyet kazandıracak ABD ile böyle bir ortaklık anlaşmasına yanaşırsanız; “Acaba Afrin Harekâtı, Menbiç tuzağına razı olmak ve halkımızı avutup bu sonuca hazırlamak üzere yine ABD ile birlikte tertiplenmiş bir tezgâh mıydı?” sorularına muhatap olmanız da kaçınılmazdı.
E- Ey en yüksek perdeden:
• “Güya stratejik müttefikimiz ABD, bizim değil, PKK terör örgütünün yanındadır…”
• “Bunca yaptıklarından sonra, artık ABD’ye güvenip yaslanmak, akla ve mantığa aykırıdır!..”
• “Artık kendi göbeğimizi kendimiz kesmek, ABD’nin dostluk mesajlarına ve çifte standardına asla güvenmemek lazımdır!..”
• “Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca yapılandırılan PYD-PKK terör şebekesi yerinde dururken, bize ülkemizde huzurlu yaşama şansı kalmamıştır!..” anlamında itiraflarda bulunan ve sahte bir kararlılık ve kabadayılık tavrı takınan bay kahramanlarımız!.. Şimdi aynı ABD’ye güvenip böyle bir anlaşmaya varırsanız, siz gerçekten bu halkın adamları mı, yoksa Amerika’nın figüranları mı sayılacaksınız?
F) Şimdi daha bir samimiyetle ve netlikte şu soruyu soralım: “Sizler, gerçekten ABD’nin (İsrail’in, AB’nin ve Rusya dahil tüm Batılı güçlerin) artık PYD-PKK ile birlikte iş tutmayacaklarına, Türkiye’nin yararına olacak şekilde terör örgütleriyle yollarını ayıracaklarına inanacak kadar saf mısınız, yoksa bu milleti mi saf yerine koymaktasınız?
Rus yetkilinin: “Suriye’de 200 yeni silah denedik” itirafı!
Rusya Parlamentosu Savunma Komitesi Başkanı “Moskova'nın Suriye'deki iç savaşta 200'den fazla yeni silah denemesi yaptığını” açıklamıştı. Rus Parlamentosu'nun alt kanadı olan Duma'daki savunma komitesine başkanlık yapan Vladimir Shamanov; "Dost Suriyelilere yardım ederken, 200'ün üstünde yeni silahın da denemesini yaptık.” itirafında bulunmuşlardı. Shamanov: "Bizim müttefikimiz olmayan ülkeler dahil, silah alımı için bize gelinmesi tesadüf değil." sözleri anlamlıydı. Rusya, Suriye'de devam eden savaşta düzenlenen hava saldırılarında hedefler arasında ayrım gözetmemek ve bu nedenle çok sayıda sivil ölümüne sebebiyet vermekle suçlanmıştı. Yani Amerika gibi Rusya da, Suriye’deki masum Müslüman halkları üzerinde yeni geliştirdikleri silahları denemekten sakınmamıştı.
Akdeniz’deki Siyonist gaz arama şirketlerini ABD’ye bağlı NATO askeri gemileri korumaya almıştı!
Akdeniz’den Türkiye’ye NATO kuşatması!
ABD, Akdeniz’deki doğalgaz aramalarında NATO tatbikat kartını devreye sokmuşlardı. NATO tatbikatını gerekçe gösteren ABD, donanmasına bağlı 6. Filo’yu bölgeye yollamıştı. 6. Filo’nun, doğalgaz araması yapan Siyonist ve emperyalist şirketlere eşlik edeceği açıklanmıştı. Akdeniz’de gerginlik her geçen gün daha da tırmanmaktaydı. İsrail, Mısır ve ABD, Akdeniz’de bulunan doğalgaz bölgelerini hedefine almışlardı. Türkiye’deki her kirli ilişkinin içinde bulunan NATO, son dönemde Akdeniz’in doğusuna tatbikat gerekçesi ile gemilerini göndererek Türkiye’ye mesaj vermeyi amaçlamıştı. ABD’li petrol şirketlerinin Rum Kesimi’ne yakın bölgelerde sondaj çalışmalarına önümüzdeki günlerde başlayacağı ifade edilirken, ABD’ye ait 6. Filo, NATO’nun Juniper Cobra tatbikatı kapsamında bölgede konuşlanarak resmen gaz aramasına geçit hazırlamaktaydı. Akdeniz’de gaz arama çalışmaları son üç aydır gündemdeki sıcaklığını korumaktaydı. Türkiye, Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne (GKRK) gaz arama çalışmalarına ilişkin rahatsızlıklarını bildirmesine rağmen Rum Kesimi, İsrail, ABD ve Norveçli gaz arama şirketlerini bölgeye çağırmıştı. Tırmanan gerginliğin ardından İtalyan petrol şirketi ENI’nin Kıbrıs açıklarındaki 3. ve 10. parseller arasındaki bölgeye göndermek istediği Saipem 12000 adlı sondaj gemisi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından engellenerek bölgedeki gerginliği üst seviyelere çıkarmıştı.
Akdeniz’de NATO tezgâhı
Türkiye’nin tepkilerini NATO tezgâhı ile bitirmeyi amaçlayan ABD, bölgede doğalgaz ve petrol aramalarında herhangi bir tehdit ve tehlike ile karşılaşmamak için NATO kartını devreye sokmuşlardı. ABD, emperyalist şirketlere ait gaz arama gemilerine eşlik etmesi amacıyla donanmasına bağlı 6. Filo’yu Akdeniz’e gönderdi. 6. Filo’yu NATO’nun Juniper Cobra tatbikatı kapsamında bölgede konuşlandırırken, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın eski CEO’su olduğu ExxonMobil gaz arama platformları bölgeye konuşlanmıştı. Gaz aramaları bahane gösterilerek Akdeniz’de yapılacak ‘Juniper Cobra’ isimli tatbikata ABD Donanması’na bağlı 6. Filo, Pentagon’un Avrupa Kuvvetleri (USEUCOM) ile İsrail Savunma Güçleri (IDF) katılacaktı.
Asıl cephe Münbiç değil, Kıbrıs’tı!
ABD dış politikasını İsrail’in Siyonist amaçlarına bağlayan Yahudi lobisinin bir süper gücü nasıl felakete sürüklediğini artık anlamayan kalmamıştı.[1]
İsrail’in Amerikan Kongresi’ndeki lobisinin liderliğini, 1906 yılından bu yana tam 100 yıldır Amerikan Yahudi Komitesi (American Jewish Comittee-AJC) yürütüyor durumdaydı. Aynı zeminde çalışan diğer etnik komitenin adı ise Yunan Amerikan Liderlik Konseyi (Hellenic American Leadership Council-HALC), adından belli, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin Washington’daki güçlü temsilcisi konumundaydı. Bu AJC ve HALC, Türkiye’ye dönük ABD-İsrail ittifakının açık saldırı başlangıç yılı olan 2013’te bir karar almışlardı. Eşbaşkanlıklarını ikisi de Florida Temsilcisi olan Gus Bilirakis (HALC-Cumhuriyetçi) ve Ted Dutch (AJC-Demokrat) öncülüğünde Yunan-İsrail Kongre İttifakı’nı (Congressional Hellenic Israel Alliance-CHIA) kurmuşlardı. Amaçları ise Doğu Akdeniz’deki zengin doğalgaz yataklarının Yunan-Rum-İsrail ittifakı tarafından çıkarılması, Türkiye’nin de devre dışı bırakılmasıydı.
Kıbrıs civarında Yunan-Rum-İsrail hava ve deniz kuvvetleri sürekli ortak tatbikat yapıyorlardı ve “ortak düşmana” (yani Türkiye’ye) karşı strateji geliştirdiklerini de açıkça ifade ediyorlardı. Onlar, bu maksatla önce 15 Temmuz senaryosunu tezgâhladılar, şimdi EXXON’un araştırma gemisini Amerikan 6’ncı Filosu ile birlikte Kıbrıs’a sürüyorlardı, Yunan-İsrail ittifakı CHIA’nın petrolcü Dışişleri Bakanı Tillerson’a 1 Temmuz’da gönderdiği mektupta ise “Türkiye’nin Kıbrıs’taki donanmasını askeri güç kullanarak püskürt” çağrısı yapılmaktaydı.[2]
Akdeniz’de yeni kriz kapıdaydı!
Kıbrıs açıklarında doğalgaz arama gerilimi sürerken, 10'uncu parselde sondaj çalışmalarını yürütecek ABD'li ExxonMobil enerji şirketine ait sondaj gemilerinin bölgede ABD donanması tarafından korunacağı kesinlik kazanmıştı. ABD'li ExxonMobil şirketine ait araştırma gemileri, kısa süre içinde Akdeniz'e konuşlanmış ve sondaj çalışmalarına başlamıştı. Rus Sputnik haber ajansı ise ABD'li şirketin Kıbrıs açıklarına gönderdiği araştırma gemilerine Amerikan donanmasından 6. Filo'nun eşlik ettiğini ve 6. Filo'nun Kıbrıs açıklarında olduğunu açıklamıştı.
ABD Avrupa Komutanından, S-400 alacak Türkiye’ye gözdağı!
ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Scaparrotti, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemleri almasına ilişkin anlaşma sürecinin henüz tamamlanmadığını ve Türkiye'yi ikna etmek için zamanlarının daraldığını açıklamıştı. NATO Müttefik Kuvvetler Harekât Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti, Senato Silahlı Hizmetler Komitesinde Avrupa Komutanlığının 2019 bütçesine ilişkin oturumda senatörlerin sorularını yanıtlarken bunları aktarmıştı. ABD'nin Suriye'de DEAŞ ile mücadele kapsamında (terör örgütü PKK'nın Suriye kolu) YPG ile çalışmasının Türk-Amerikan ilişkilerini gerdiğini hatırlatan bir senatör, iki ülke arasındaki ilişkinin geleceği ile ABD'nin Suriye'de YPG ile çalışmasının geleceğini nasıl değerlendirdiğini sormuşlardı.
ABD'li komutan bu konuda her gün Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel ile görüştüğünü ve Türkiye'nin önemli bir NATO ortağı olduğunu vurgulamıştı. Türkiye ile ilişkilerde acil konuların yanı sıra uzun dönemli ilişkilerin hesaplanması gerektiğini ifade eden Scaparrotti, şu ifadeleri kullanmıştı:
"Benim buna yaklaşımım şudur, birlikte çalışırken iki ülkenin acil menfaatlerinin yanı sıra uzun dönem menfaatlerine de bakmamız gerekir. Gelecek yıl nerede olmak istiyoruz? İki yıl Türkiye gibi yakın bir NATO müttefiki ile ilişkilerimizi güçlendirmeyi ve devam ettirmeyi istediğimizi biliyorum, bu uzun dönem hedefidir. Bir müttefiklik NATO kapsamında ne yaptığımız ve DEAŞ ile mücadelede ortağımız olan Kürtlerle ne yaptığımız konusunda bize fikir verebilir. Çok zor ve karmaşık bir süreç olsa da bu yolu aşacağımızı ve menfaatimizi de elde edebiliriz. Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemleri almasına ilişkin anlaşma süreci henüz bitmemiştir ve Türkiye'yi ikna etmek için zamanımız giderek tükenmektedir. Türkiye'nin Rusya'dan S-400 savunma sistemi almasından dolayı "ABD'nin yaptırımlarına maruz kalabileceğine ilişkin konuyu Türk askeri yetkililerle birçok kez konuştum ve sistemin NATO sistemleri ile çalışmayacağını ifade ettim.” Bütün bunların dolaylı bir tehdit mesajı içerdiğini anlamamak da zor değildi…
Büyük Ortadoğu savaşı için Washington’da zirve yapılmıştı!
Hatırlayınız, 2018 Mart başında İsrail Başbakanı Netanyahu, Beyaz Saray’da ABD Başkanı Trump ile buluşmuşlardı. Başkan için konuşma notlarını hazırlayan yönetim birimleri, İsrail’in İran ile Suriye topraklarında sıcak bir çatışmaya hazırlandığını düşünüyorlardı.
Cumhuriyetçi Parti içinde etkin olan Senatör Lindsey Graham, Şubat ayında İsrail’e yaptığı ziyaret sonrasında bir büyük savaş hazırlığı olduğunu, ayrıca Beyaz Saray’a iletmiş bulunmaktaydı. Suriye tarafında da bir savaş hazırlığı olduğu bilgileri istihbarat kaynaklarınca sürekli aktarılmaktaydı. Suriye’deki İran’a yakın militanların ve Lübnan’daki Hizbullah’ın İran’ın lojistik desteğiyle girişeceği bu olası savaşta, İsrail’in opsiyonları ve bir yandan bunun hazırlığı sürerken, diplomatik düzeyde neler yapılabileceğini de konuşmuşlardı. Yapılan hazırlıklar hakkında bilgisi olan İsrail ve Yahudi çıkarlarına yakın düşünce kuruluşu kaynakları, Beyaz Saray’da şu noktalar üzerinde yoğunlaşıldığını duyurmuşlardı:
ABD Yönetiminin istihbarat birimleri İsrailli mevkidaşlarının getireceği dosyalarda şu noktaların vurgulanacağını bildiklerinden bunlar üzerinde özellikle çalışmışlardı:
- İran, Şam yakınlarında bir füze üssü kurmuşlardı. Ayrıca Lübnan’da Hizbullah’ın insansız hava aracı ve ileri teknoloji içeren silahları üretmek için bir merkez kurmasına yardımcı olmuşlardı. Suriye’nin kuzeybatısına yakın bir bilimsel çalışma merkezinde kimyasal silahlar üzerine çalışma yapıldığı istihbaratı gelince bu İsrail’e aktarılmış ve onlar da bu merkeze hava saldırısı yapmışlardı.
- İsrail ile bir sıcak çatışma olması ihtimali büyüdüğünde Irak’taki Hizbullah milislerinin de Lübnan’dakilerin yanında olmaya hazırlandıklarını düşünüyorlardı.
- Hizbullah’ın ilk aşamada 8 bin kadar milisi çatışmaya sokabileceği tahmini üzerinde durulmaktaydı.
- Esad, bugüne kadar hangi bölgede etkin olarak kullanacağı henüz belirlenmemiş olan “Beşinci Saldırı Birliği” adlı elit bir askeri güç yapılandırmıştı. İstihbaratçılar, bu birimin ya İdlib’de ya Rakka’da ya da Deyrizor bölgesinde kullanılması fikrinin ortaya atıldığını ama Esad’ın gerektiğinde bu elit bölüğü İsrail ile çıkacak bir sıcak savaşta da kullanmayı düşündüğü yorumunda bulunmaktaydı.
- Amerikalılar, İsrail’in Suriye’de son düşürülen uçaklarından sonra hava güvenliği açısından endişeleri olduğunu bildiklerinden ve bu konuda da Netanyahu’ya yeni bazı güvenceler verilmesi için çalışıldığını da duyurmuşlardı.
Netanyahu’nun YPG’ye desteğinin sürdüğünü dile getiren Amerikan kaynakları, bu konunun Beyaz Saray’da da gündeme geldiğini söylüyorlardı. ABD yönetimi, Afrin nedeniyle DEAŞ konsantrasyonu iyice düştüğü için kızgınlıklarını, YPG ile yakın ilişkisini sürdürme kararında olduklarını ve ileride özellikle Suriye-Irak sınırında İran’a yakın milislerle çatışma gerekirse, bu iş için YPG’yi kullanmayı planladıklarını da Netanyahu’ya hatırlatmışlardı.
Şimdi tekrar soruyor ve uyarıyoruz: PYD ve PKK’den asla vazgeçmeyecek olan ABD ve İsrail’in, bu yöndeki aldatmacalarına kanıp ve Başkanlık hesaplarına kapılıp, Suriye ve Irak sınırımız boyunca oluşacak bir hıyanet tehlikesine göz yumanlar bu sefer şehitlerin bedduasına çarpılacaktı!..
Erbakan’ın temelini attığı “Teknoloji Harikaları…” Milli Savunmamıza Kuvvet ve Nusret kazandırmıştı!
Milli İHA'nın ilk uçan prototipindeki anlamlı Necmettin Erbakan detayı!
Milli gururumuz İHA ve SİHA'ların üreticisi Baykar Makina Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar'ın paylaşımında Taktik İHA'nın ilk uçan prototipindeki Necmettin Erbakan detayı dikkatlerden kaçmamıştı. Türk siyasetinin son yarım asrına damga vuran en etkili isimlerden biri olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız vefatının 7. yıl dönümünde önemli etkinliklerle anılmıştı. Mehmetçiğin havadaki gözü, kulağı olan yerli üretim SİHA ve İHA'ların üreticisi Baykar Makina Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar da Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın ölümünün 7. yıl dönümünde anlamlı bir paylaşıma imza atmıştı. Kuyruk numarası 'TC-ERB: ERBAKAN TR' olan Türkiye'nin yerli ve milli ilk Taktik İHA Sistemi Bayraktar TB2 PT-1'in fotoğraflarını sosyal medya hesabından paylaşmıştı.[3] Geçen yılki bir tanıtım fuarında Milli Çözüm Muhabirimizin bu konudaki uyarılarının dikkate alındığı anlaşılmıştı.
Milli Çözüm Dergimizin değerli yazarlarının 40 yıldır gündeme taşıdıkları, ama kalın kafalıların burun kıvırdıkları: “Erbakan Hocamız tarafından temel projeleri hazırlanan, şimdi hamdolsun pek çok özel ve resmi firmamızda seri üretimleri başlayan… Çok ucuza mal olan ve düşmanın süper silah sistemlerini boşa çıkaran yüksek teknoloji harikaları, kahraman Ordumuzun elinde ve hizmetindedir.” müjdeleri bugün artık resmen ve fiilen kullanılmakta ve düşmanları şaşkınlığa uğratmaktadır. Bütün bunlara rağmen, ABD’ye boyun eğip Suriye’deki terör devletçiğine razı olup kılıf uyduranlar Allah’ın kahrından ve halkımızın bedduasından kurtulamayacaklardır.
Obüsler ABD ve AB destekli teröristlere nefes aldırmamıştı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Fırtına Obüsleri, Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında Raco bölgesindeki teröristlere adeta nefes aldırmamıştı. Öte yandan harekât kapsamında çeşitli kentlerden sınıra obüs takviyesi yapılmıştı. Hatay’ın Hassa ilçesindeki sınır köylerinde konuşlanan Fırtına Obüsler Raco bölgesinde teröristlere göz açtırmamıştı.
Türk topçusu Afrin'de destanlar yazmaktaydı!
Güvenlik ve Strateji Uzmanı Abdullah Ağar, Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara ateş destek vasıtalarıyla Afrin'de terör konvoyunu vurmasına ilişkin olarak, "Bu işi karasal ateş destek vasıtalarıyla 2 dinamik hedefi aynı anda vurarak yapmayı başarabilmiş bir silahlı kuvvetlerimiz vardır. Böylesine harp tarihinde hiç rastlanmamıştır. Dünyanın hiçbir ordusu şu ana kadar böyle bir görüntüyü servis etmeyi başaramamıştır. ABD'liler bu işi AC 130 ve A-10 tank avcısı denilen orta irtifadan uçan uçaklarla yapmaktadır. Çok yüksek teknoloji isteyen bu başarı göğsümüzü kabartmaktadır. Burada Mehmetçik dinamik noktaları topçuyla peş peşe vurup saf dışı bırakmaktadır.”
TSK’nın yerli gücü Fırtına Obüsleri düşmanlara korku salmıştı!
Yerli imkânlarla üretilen Fırtına Obüsleri düşmana korku salıyordu. Sınır güvenliğinin vazgeçilmezi, terör örgütlerinin korkulu rüyası T-155 Fırtına Obüsleri, 40 km. üzeri menzilde hedefleri imha ediyordu. TSK, Suriye'deki PYD mevzilerini T-155 Fırtına Obüsleri ile vuruyordu. 2004 yılında üretilen T-155 Fırtına Obüsleri, ilk olarak 2008 yılında Kuzey Irak'a yapılan Güneş Harekâtı'nda kullanılıyordu. Türk mühendislerce geliştirilen Fırtına Obüsü'nün en önemli özelliğini, farklı namlu açılarından art arda yaptığı üç atışı hedefe aynı anda ulaştırabilmesi oluşturuyordu. Saatte 65 kilometre hıza sahip Obüs, yüzde 60 meyile tırmanabiliyor, 3 metre yüksekliğindeki engelleri aşabiliyor, 1,5 metre yüksekliğindeki sudan geçebiliyordu. T-155 Fırtına Obüsü, dünya orduları içinde kendi sınıfında çok az silah sisteminde bulunan özelliklere sahip bulunuyordu. Yaklaşık 8 metre uzunluğunda 52 kalibre namlusuyla 40 kilometrenin üzeri atışı, menzili, silah üstü atış idare bilgisayarı, küresel yer bulma, otomatik namlu yönlendirme ve otomatik mermi doldurma sistemleri, Fırtına'ya yüksek ateş gücü sağlıyordu. 47 ton muharebe ağırlığına sahip Fırtına Obüsü, 1000 beygir gücündeki motoru sayesinde her türlü arazi şartlarında hareket edebiliyordu.
Yerli imkânlarla geliştirilen STOP Amerika’yı ve kuklalarını şaşırtmıştı!
Aselsan tarafından yerli imkânlarla geliştirilen Uzaktan Komutalı Stabilize Top Sistemi STOP; gece ve olumsuz görüş şartlarında çıplak gözle görülemeyen hedefleri saptama, hedefleri otomatik olarak tanıma, takip edip nokta atışı yapma kabiliyetine sahip durumdaydı. Stabilize Silah Sistemleri ailesinde Stabilize Makinalı Tüfek Platformu (STAMP) Sisteminin bir üst grubunda yer alan STOP, STAMP sistemi ile ortak bazı alt birimlere sahip olup benzer özellikler taşımaktaydı. STOP, stabilize edilen bir taret üzerine yerleştirilmiş olan Top, Elektro-Optik görüş birimleri içeren ve Silah Kumanda Birimi aracılığı ile uzaktan kumanda edilebilen, otomatik hedef takip özelliğine, modüler yapıya sahip bir stabilize silah sistemi olmaktaydı. STOP Sisteminde 25 mm KBA ve 25 mm M242 Bushmaster otomatik top silah olarak kullanılmakta, değişik görev ihtiyaçları için farklı algılayıcılar ile de donatılmaktaydı. STOP Sistemi, otomatik hedef izleme özelliği ile hedefin hız ve rotasını hesaplamakta, meteorolojik koşullar, mühimmat tipi ve hedef mesafe bilgilerini de dahil ederek atış sırasında otomatik balistik düzeltme yapabiliyor konumdaydı.
'Eşek arısı' hainlerin kâbusu olup çıkmıştı!
TSK'nın terör operasyonlarında kullandığı “Eşek arısı” drone, dedektör köpekler ve helikopter droneler teröristlerin kâbusu olup çıkmıştı. Mayın El Yapımı Patlayıcı Tespiti ve İmha (METİ) timleri, “Eşek arısı” ve dedektör köpeklerle buldukları el yapımı patlayıcıları, helikopter drone’a taktıkları bakır aparat sayesinde üzerlerine fünye bırakarak, yaklaşmadan imha etmeyi başarmaktaydı. Terör örgütü PKK, başta menfez ve yol kenarları olmak üzere çeşitli bölgelere yerleştirerek, güvenlik güçlerinin geçişi sırasında patlattığı el yapımı patlayıcılarla artık hain emeline ulaşamıyorlardı. TSK’nın, terör operasyonlarında kısa bir süre önce kullanmaya başladığı, dünyada sayılı ordu tarafından kullanılan ve “Black hornet” adı verilen “Eşek arısı” drone, dedektör köpekler ve helikopter drone'lar ile birlikte teröristlerin kâbusu sayılmaktaydı. METİ timleri, üzerinde kamerası bulunan ve sessiz bir şekilde uçan “Eşek arısı” ve dedektör köpeklerle buldukları el yapımı patlayıcıları, helikopter drone’a taktıkları aparatla üzerlerine fünye bırakarak, yaklaşmadan imha ediyorlardı. Bu sayede olası can kayıplarının önüne geçilirken, teröristlerin hain planları da bozulmaktaydı.
İlk Türk hava gemisi: Kuzgun Harikası!
Tamamen Milli imkânlarla üretilen ve 14 gün havada kalabilen ilk Türk hava gemisi Kuzgun, dünyayı gökyüzünden seyrettiren yerli ve Milli bir harikaydı. Keşif ve gözetleme için geliştirilen insansız hava gemileri, itici güç sağlayan sistem ve kontrol yüzeyleriyle, havada hareket edebilen ‘havadan hafif hava aracı’ olarak tanınmaktaydı. Halihazırda dünyada insansız hava gemilerini en yoğun kullanan, bu alanda da ciddi gelişmelere imza atan ülke olarak Amerika öne çıkmaktaydı. Türkiye’nin ilk hava gemisini geliştiren Kuzgun Havacılık, 2007 yılında, şu an şirketin genel müdürü olan Mühendis Yücel Demir öncülüğünde, bir grup idealist mühendis tarafından kurulmuş bulunmaktaydı. Ancak bu mühendisler, havacılık sanayinde 20 yılı aşan bir tecrübeyle yola çıkmışlardı. Ve Türkiye’nin iyi üniversitelerinden, başarılarla mezun olmakla kalmamış, ülkemizin TAI gibi en güzide şirketlerinde de yıllarca mesai harcamışlardı.
Hava gemilerimiz ne işe yaramaktaydı:
1) Havada 14 gün civarında, çok düşük operasyonel maliyetlerle uçabiliyorlardı.
2) Sınır gözetlemelerinde neredeyse Türkiye’nin tüm açıklarını kapatıyorlardı.
3) Tamamen yerli ve Milli imkânlarla üretildiği için yurtdışına bağımlı kalınmamaktaydı.
4) Geliştirilmiş modelleri havada çok sayıda İHA taşımaktaydı.
5) Yine geliştirilmiş modelleri uydu yerine geçecek şekilde tasarlanmıştı. (Avrupa Uzay Ajansı da böyle bir projeye başladığını 2017’de açıklamıştı.)
Kuzgun Havacılık’ın geliştirdiği sivil amaçlı hava gemisi havada uçan otel de olacaktı. Diğer bir ifadeyle havada mavi yolculuk artık yapılacaktı. Havada düşük süratte, odanızda yatağınızda uzanarak, dünyayı yukarıdan seyredebilme imkânı sunulacaktı. Kuzgun serisi hava gemileri keşif/gözetleme maliyetlerini 10 ile 20 kat oranında azaltmışlardı. Çok düşük maliyetle birlikte havada günlerce kesintisiz görev yapacak durumdaydı. 70 kg faydalı yükle birlikte havada 14 gün kesintisiz kalmaktaydı.
Türkiye Savunma Sanayiinde Amerika’ya çalım atmıştı!
Stratejik önemdeki silah sistemlerini Türkiye’ye satmayan ABD, Türk savunma sanayii şirketi HAVELSAN karşısında direnemiyordu. Görüntü simülatörleri üreten şirket, ABD ayak direse de yoğun uğraşlar sonucunda Türkiye’nin malı oluyordu. Hava Elektronik Sanayi (HAVELSAN), ABD’li bir şirketten görüntü simülatörü satın alıyordu ve bunun için firmaya yılda 2 milyon dolar ödeniyordu. Görüntüyü anlık olarak üreten bu simülatörler, istenilen operasyon koşullarını, karlı-güneşli hava, gece gündüz efekti gibi anlık olarak oluşturabiliyordu. ABD ordusuna ve ABD devlet kurumlarına savunma sistemi satma yetki ve sertifikasına sahip Quantum 3D INC, Quantum 3D Goverment Systems adlı bu kardeş şirketlerin satın alınma sürecinde ABD, 18 ay boyunca izinler konusunda işi yokuşa sürüyordu. HAVELSAN, yoğun uğraşlar sonucunda bu stratejik savunma sanayii şirketini kayyumdan satın almayı başarıyordu.
Gazete Habertürk'ten Olcay Aydilek'in haberine göre HAVELSAN, ABD şirketini satın alarak üç hedefi gerçekleştirmeyi amaçlıyordu: 1- “ABD’deki Silikon Vadisi ile Türk savunma şirketlerinin teknolojileri buluşacak, birleşmeler olacaktı. 2- Immit Generator (IG), teknolojisi Türkiye’ye transfer edilecek, bunu da bir Türk şirketi üretip satacaktı. Böylelikle yılda 2 milyon dolarlık ithalat ürünü, Türkiye’nin sahibi olduğu firmadan alınacak. HAVELSAN ya da Türkiye’nin başka savunma firmalarının ürünlerinin ABD’ye satılabilmesi için kapı açılacaktı. 3- Türkiye’nin almakta güçlük yaşadığı bazı silah sistemleri, mühimmat ya da yazılımların alımı bu firma üzerinden yapılacaktı.”
Bu teknolojik imkânlara ve TSK’nın başarılı harekâtına rağmen; Milli çıkarlarımıza tamamen aykırı, geleceğimiz ve güvenliğimizle ilgili tehdit kuşkularımızı artırıcı şekilde ABD ile uzlaşmaya varmak ve Kuzey Suriye’deki yapılanmayı ABD’nin korumasına ve insafına bırakmak, devlet ciddiyetiyle ve Milli mesuliyetle asla bağdaşmazdı. Ve bunun hesabı mutlaka sorulacaktı…