Ekim 04 00:13

TUNCAY GÜNEY’LE ABDURRAHMAN DİLİPAK’IN BİLGİ KAYNAĞI

TUNCAY GÜNEY’LE ABDURRAHMAN DİLİPAK’IN BİLGİ KAYNAĞI

TUNCAY GÜNEY’LE ABDURRAHMAN DİLİPAK’IN BİLGİ KAYNAĞI

Abdurrahman Dilipak’ın TGRT Haber Basın Odası’nda Hadi Özışık’a, Ergenekon davası, Cemaat-Hükümet kapışması ve kaset savaşları ile ilgili çarpıcı itiraflarını ve şimdi Kanada’da Hahamlık yapan Tuncay Güney’in açıklamalarını dikkatlerinize sunuyoruz. Ve tabi bu birbirine benzer gizli ve kirli bilgilere nasıl ulaştıklarını ve neyi amaçladıklarını da merak edip soruyoruz:

1-      Ilımlı İslam bir ABD projesi ise Cemaat de bir ABD hizmetçisi miydi?

2-      Ergenekon meselesi ABD’ye itiraz edenleri hizaya sokmak üzere tertiplendi ise, AKP’yi kimler yönetmekteydi?

3-      Bazı AKP’li Milletvekillerine şantaj yapmak ve güdümlerine sokmak üzere, özel kadınlarla ilişkilerini belgeleyen kasetleri Cemaat hazırladı ise, iktidarın emrindeki TMSF’nin elinde nasıl ve niçin bekletilmekteydi?

4-      Sn. Dilipak ve Tuncay Güney bu çok özel bilgilere nasıl erişmekteydi?

5-      Ergenekon yapılanmasının(!) en açık icraatı(!) olarak gösterilmeye çalışılan Danıştay saldırısının baş suçlusu ve sorumlusu olarak önce müebbet hapse mahkûm olan, sonra kökten serbest bırakılan ve “beni salıvermezlerse, artık konuşacağım ve her şeyi açıklayacağım” tehditlerinin bu kararda etkili olduğu savunulan… Ve dahi Savcı Zekeriya Öz tarafından “Osman’ım!” diye hitap olunan Osman Yıldırım aklanıp dışarı bırakılırken; Genel Kurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı yapmış kurmayların müebbet yemesi, Abdurrahman Dilipak’a göre, Türkiye ve AKP’nin mi, yoksa ABD’nin mi marifetiydi?

Lütfen aşağıda yazılanları dikkatle okuyun ve üzerinde kafa yorun. Artık yorum sizin…

Abdurrahman Dilipak Hadi Özışık’a 20.08.2013 Tarihli TGRT Haber Basın Odası Programında Şu İtiraflarda Bulunuyordu:

“ABD, AB ve  İsrail Mısır’daki İhvan direnişi karşısında panik içerisinde. Şimdi bu işi çözmek için Sisi’yi harcayacaklar. Sisi’nin halkına karşı yaptığı baskı ve zulümleri bahane edip kendisini görevden alacaklar. Sonra “Mısır’da demokrasiyi rayına oturtuyoruz, Mursi’yi hapisten çıkartıyoruz, ama ev hapsine koyuyoruz deyip halkı oyalayacaklar” şeklindeki bilgilere nasıl ulaşmıştı?

Tahrir’de “Mübarek Gitsin” diye gösteri yapanlar da şaşkındı!

Acaba AKP niye, “Mısır’da darbenin arkasında İsrail var” diyordu? 14 Ağustos’ta cunta olağanüstü hal ilan ediyor ve ardından Baradey istifa edip ayrılıyordu. Birkaç gün sonra “2 Haziran 2011 tarihinde çekilen videoda İsrail Eski Dışişleri Bakanı ve MOSSAD ajanı Tzipi Livni ile Fransız yazar Bernard-Henri Lévy'nin bir oturumdaki konuşmaları bugün gerçekleşen Mısır darbesini kimlerin planladığını ortaya koyuyor.” diyerek video medya ve internete sızdırılıyor ve sonra Türkiye’de Başbakan ve hükümet yandaşları aniden bu “işin arkasında İsrail var!” demeye başlıyordu. Yoksa Başbakan’ın tavrı ana plana uysun ve tabanı da uyusun diye mi yapılıyordu? Yani Sisi’nin İsrail’in adamı olarak tanıtılması işi bizimkilere mi havale ediliyordu. Eğer planları işler ve içeriden bir darbeyle Sisi alaşağı edilirse bu yeni darbeciler; 1- İsrail’in Sisi’sini alaşağı etmiş kahraman gibi tanıtılacaklar, 2- Mısır Halkını Sisi’nin zulmünden kurtarmış rolü oynayacaklar, 3- Böylece “darbeyi İsrail yaptı” iddiaları unutturulacak ve asıl yeni Siyonist darbeye meşruiyet kazandıracaklar, 4 – Bu ekip Müslüman âleminde de, Sisi’nin zulmünden Mısır’ı ve halkını kurtaran kadro gibi gösterilip, asıl Siyonist darbeyi beğenilir hale sokacaklar. 5- Darbeyi beğenmeyip sokağa çıkan olursa hepsini terörist ilan ederek, rahatlıkla vuracaklar! Planları buydu ama, onlar Sisi’ye darbe yaparak Mursi’yi hapisten çıkarıp ev hapsine alma hesapları yaparken; Sisi Mübarek’i hapisten çıkarıp ev hapsine gönderince apışıp kalmışlardı! Herhalde, kimlerin hangi merkezlerin adamı olduğu ileride anlaşılacaktı!

Dilipak’ın şu itirafları da kafa karıştırıcıydı!

“Şu an içerde tutuklu bulunan Ergenekonculardan %25’i doğrudan değil, emir komuta zinciri ve mecburiyetiyle olaylarla dolaylı ilişkisi vardı. Ama dışarıda içerdekilerden birkaç katı var ve serbest bulunuyorlar. Yani birilerini içeri alıyorlar, diğerlerine de “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” cinsinden, bak sizi de bu hale getiririm diye ürkütüyorlar. Bir güç dışarıdakileri kendi emir komuta zinciri içerisinde tutmak ve almak istiyor.”

“ABD ve uluslararası sistem bunları kendi kontrolüne almaya çalışıyor. ABD ılımlı İslamcılarla yola devam etmek istiyor ve laik Kemalist cuntanın bir takım adamları içeri alınıyor. Yani ABD’nin kontrolü dışındaki unsurlar ve ABD’nin politikasını desteklemeyen insanlar içeri alınıyor. Dışarıda kalanlar ise ılımlı İslam politikasını destekliyor. Karşı çıkabilecek olanlara da “durumunuz onlar gibi olur ha!” diye gözdağı veriliyor.”

“Cem Uzan gittikten sonra bir evini buldular ve oradaki kasasına ulaştılar. Kasayı açınca da, kasadan para değil kasetler çıktı. Bunu herkes hatırlıyor… O kasetler şimdi;

1- Emniyet istihbarat’ta

2- TMSF’nin elinde bulunuyor.

O kasetlerin kopyalarına gelince, tabi o kasetleri oraya koyanda mutlaka kopyası vardır. Yani o kasetleri servis eden kişi siyasi pazarlık da yapacaktır. Kasetler Türkiye’de her zaman iş yapmıştır.

Hadi Özışık soruyor: Ama (Uzan’a karşı)  o operasyonu yapan şu anda işbaşındaki iktidardır, yani kasetler iktidarın kasasında mı, çünkü TMSF iktidarın tayin ettiği bir bürokrattır?

Dilipak: İktidar içerisinde bir sürü unsurlar bulunmaktadır!

Özışık: Yani Ahmet Bey TMSF’nin başındaki kişi olarak bunlardan haberdar mıdır?

Dilipak: Tamam da her şey Ahmet Beyden ibaret sanılmasın... Yani onun memurları uğraşır.

Özışık: Mevcut (AKP) Milletvekilleri ile ilgili de kaset var mıdır?

Dilipak: Ben size önemli bir kaynak söylüyorum, bu kaynak hem milletvekillerine, hem bürokratlara, hem belediyelere, hem de iş adamlarına zaten bilerek bu tezgâhı hazırladılar. Birileri bu dönem içerisinde ısrarla birilerine kadın gönderdi. Israrla para ilişkilerine girdi.

Özışık: Milletvekillerine mi?

Dilipak: Herkese… Milletvekillerine, bürokratlara, belediyelere, işadamlarına. Kadın her zaman iş yapıyor. "İşadamlarına kadın gönderiyorlar. Ben Müslüman olmaya geldim diyenler var. Başörtülüsü de var başı açık olanı da. Geliyorlar sonra bir süre sonra işadamlarıyla kendi ülkelerine gidiyorlar ve hamile kalıyorlar. Çocuk doğduktan sonra avukata gidiyor. Bu işadamına bir protesto çekiyor. Benim müvekkilime tecavüz etmişsiniz diyor. Bu 3 yıldan 5 yıla kadar hapis gerektirir diyor. Ama siz saygın bir işadamısınız ve müvekkilimin çocuğunun da babasısınız. Sizin eşiniz var çocuklarınız var diyorlar. Yatırımlarınıza bloke koydururuz diyorlar. Şirketin yüzde 25 hissesini ver diyorlar. Böyle bir olayın varlığını yazdım. Bunu birileri profesyonelce yapıyor. Herkesin kapısını çalıyorlar.

Özışık: Bunlar kimdir biliyor musunuz, çok mu var böyle?

Dilipak: Evet biliyorum,  bir sürü var böyle.

Özışık: Bu 50 kadar Milletvekili ayartma işinde başarılı olacaklarını ve bu ayartma işinde cemaatten bahsediyorsunuz?

Dilipak: (Korkup kıvırarak) Ben Cemaatlerden bahsediyorum.

Özışık: Cemaatlerden bahsedildiği zaman malum cemaat olarak algılanıyor. Şimdi bunlar 50 milletvekilini (AKP’den) koparma noktasında hala çalışıyorlar mı?

Dilipak: Dini grupların siyasetçilerle her zaman pazarlık yaptığını biliyoruz. Ecevit’le de yapıyorlardı, MHP ile de yapıyorlardı. O partinin listesinden aday gösterirler, o cemaatin tabanı da o partiye oy verir. Böyle yaparak birileri pay istiyor iktidardan. Kaldı ki “ılımlı İslam” unsurları bürokrasiye enjekte olunacaktı. Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Deniz Baykal’ı Cumhurbaşkanı yapacaklardı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Baykal rolünü iyi oynayamadığı için bir kasetle cezalandırıldı” diyen Dilipak:

$1a-          Ergenekon dalgalarının bir Amerikan planı olduğunu

$1b-         Fetullahcı Cemaatin de, yine ABD derin devletinin güdümünde bulunduğunu

$1c-          Hükümet ve Cemaatin biri birine sarılmasını da, kapışmasını da, Yahudi Lobilerinin tertipleyip sahneye koyduğunu, böylece itiraf mı ediyordu?

Tuncay Güney Ne Demek İstiyordu?

275 kişinin yargılandığı ve çok ağır cezalara çarptırıldığı Ergenekon davasındaki uyduruk bilgi ve belgelerin kaynağı Tuncay Güney, Kanada’nın Toronto kentinde yaşadığı, yıllık kirası 15 bin dolar olan evinin kapılarını ilk kez neden Hürriyet’e açmıştı. Kendisini “Ergenekon’un soğuk mührüyüm” diye tanımlayan Güney, şehir merkezinde, giriş ve çıkışları özel güvenlik kameralarıyla denetlenen 1.500 dairelik bir sitede, bir oda bir salon, mutfak, banyo ve balkondan oluşan bir evde yaşamakta ve yatak odasında asılı duran İsrail bayrağı altında uyumaktaydı. Güney, Toronto’da Beth Israil Center adlı bir Yahudi okulunda haham olarak Tevrat dersleri okutmaktaydı. Burası aslında MOSSAD’ın “Underground haham”larının yetiştiği bir istihbarat okulu olmaktaydı. İçeride fotoğraf çekmek yasaktı. 20 kadar öğrenciye ders veren Güney’in yetiştirdiği öğrenciler 8 ay ile 1 yıl arasında sıkı bir eğitim almaktaydı.

2001 yılından beri yurt dışında yaşayan Güney, Kanada’da vatandaşlık aldığını, oturma ya da seyahat sorunu olmadığını söylüyordu. Allah’a inanıyor, ama hangi dine mensup olduğu sorulduğunda, “Elhamdülillah Müslüman değilim. Ben Tanrı’nın İsrail’i için çalışıyorum. Ruhta Yahudi’yim” diyordu. Boynunda, İsrail yazılı altın kolye, kolunda da “Daniel” yazılı künye taşıyordu. Üzerinde şık giysiler ve pahalı takılarla dolaşıyordu. Kolunda seramik kordonlu saatinin değerinin 5 bin dolar olduğunu ve bunun gibi 20 saati daha olduğunu belirtip övünüyor ve en pahalı markalardan giyiniyordu. Nasıl geçindiği sorulduğunda, “Tanrı’nın yardımlarıyla” yanıtını veriyordu. “Arkamda bir CIA, MOSSAD, MİT yok. Ama paralar geliyor, nereden geldiğini ben de bilemem” deyip çıkıyordu.

Kirası çalıştığı kurum tarafından ödeniyordu. Salonunu, deri koltuk takımı, üzerinde Mısır mitolojisini anlatan kedi figürlü firavun heykeli, sehpada köpeklerin üzerinde duran yılanbaşlıklı bıçak, duvarda çamurlu bir el içindeki Davut yıldızı fotoğrafı süslüyordu. Mutfakta, yemek ocağı ve üzerinde “Şabat”larda mum yakılan bir Yahudi Şamdanı bulunan bir buzdolabı ile duvarında mantar pano bulunuyordu. Yatak odasında ise başucunda “Altında uyumak başka bir mutluluk dediği” İsrail bayrağı asılı duruyordu. Kapının dışında, bütün Yahudi evlerinin girişinde bulunan “Mezuza” atlı Yahudi duası göze çarpıyordu. Toronto’da yaptığı işin karşılığı olarak ayda 5 bin dolar alan ve kendisine özel şoförlü bir de araç tahsis edilen Güney, rahat bir hayat yaşıyordu.

“Tehdit aldınız mı hiç?” sorusuna, tehditle yanıt verip meydan okuyordu:

“Bana karşı fiziki bir saldırının bedeli herkes için çok acı olacaktır. Bunu karşılıksız bırakmayız. Kralı bile bana dokunamaz. Biz de onların buradaki kendi adamlarına öyle bir saldırıda bulunuruz ki, evlerindeki tüllerinin arkasından bakamazlar. Böyle bir saldırının ne getireceğini kendileri de bilir”.

Ergenekon davasının sonuçlarını değerlendiren Tuncay Güney, şunları söylüyordu:

“Bu beklenen bir şeydi. 5 yıl yattılar, bir 5 yıl daha yatarlar. Bu insanları müebbet olarak hapislerde tutamazsınız. Eğer savunma yapmasalardı halkın gözünde kahraman olurlardı. Mahkemeyi kilitlemelisiniz. Hiçbiri savcılıkta ifade vermeseydi, dosya mahkemeye gitmezdi. Mahkemeyi kilitleyebilirdiniz... Zaten yatacaksınız. Savunma yapsan da yatıyorsun, yapmasan da. Türkiye’de adalet aramak, genelevde bakire kız aramaya benzer. Neyin adaletini arıyorlar bilmiyorum. Ergenekon bir terör örgütü değil, sistemin, rejimin kendi teşkilatı. Bu sistem kendi mitolojisini, efsanesini yargıladı. Cezalar tabii ki ağır. Zaten bekliyorduk. Benim için sürpriz olmadı. İnsanlar sorguluyor, çünkü neyin ne olduğunu bilmiyor. Halk bu olayın yüzde 1’ini, mahkeme yüzde 5’ini biliyor. Mahkeme bilmediği bir şey üzerine müebbet verdi zaten. ‘Bu Ergenekon neydi?’ deyin, hiçbiri bir açıklama yapamayacak.‘Ergenekon bir terör örgütü’ demek bir haksızlık. Ergenekon bitti demek de bir hayalperestlik.Bazıları zafer sarhoşluğunda. Buzdağının görünen bir kısmı sadece. İçeridekiler için tamamen haksızdırlar diyemem. Beni önce kara kutu diye servis yaptınız, sonra maçtan çıkardınız. Beni diskalifiye ettiler. Sistem beni çıkarmak istedi. Ergenekon’dan yargılananların ve Ergenekon’a karşı olanların hemfikir olduğu bir şey vardı: Tuncay Güney’i maçtan çıkaralım. Ve çıkardılar. Sonuç müebbetti, müebbet oldu işte. Ben tanık olmadım. Gizli tanık da olmadım. ‘Sen bize tanıklık için başvur’ dediler. ‘Uluslararası Tanıklık Yasası’nı uygulayın o zaman’ dedim, uygulayamadılar. Eğer uygulamış olsalardı, bugün cezaevindekiler içeride olmamış olabilirlerdi.”

“1 numara yoktu Başbuğ’u bulup koydular!” iddiasında bulunuyordu!

“İlker Başbuğ’un neden yargılandığını bilmiyorum. Daha doğrusu, Ergenekon mahkemesi neyi aydınlattı? Faili meçhul cinayetler çözüldü mü? Bu insanları da neden yargıladıklarını da bilmiyoruz. Ergenekon’un ortada 1 numarası yoktu. Üst düzeyde birisi yoktu. İlker Başbuğ’u koydular. Okey tamamlanmış oldu. Ergenekon’a lider lazımdı. Aldılar Genel Kurmay Başkanı’nı, adamın başını yaktılar. Ergenekon bir Batı Çalışma Grubu da değildir. Ergenekon, rejimin ve sistemin kendisidir. Ergenekon, Ergenekon’la gizlenmiştir, Ergenekon deşifre edilmemiştir. Ergenekon, reforme etmiştir kendini. Ergenekon’un bir kolu suça günaha bulaşmıştı. Miadı dolmuştu. O kolu kestiler. Bu, buzdağının sadece görünen kısmı. Şimdi vesayet değişti. Yargı (kendi) mitolojisini, yani hukuk, (kendi) efsanesini cezalandırdı.”

Tuncay Güney kimdir?

Farklı medya kuruluşlarında gazetecilik yapan 41 yaşındaki Tuncay Güney, 02 Mart 2001’de çalıntı bir aracı İstanbul’da satmaya çalışırken, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nce yakalanmıştı. Şubenin o dönemki müdürü Adil Serdar Saçan ve ekibi tarafından sorgulanan Güney’in evinde yapılan aramalarda, Ergenekon davasının temelini oluşturan 6 çuval belge çıkmıştı. Belgeler arasında, örgütün şeması vardı. Emniyette kamera karşısında verdiği ifadelerde başta Veli Küçük olmak üzere birçok asker, siyasetçi ve bürokratı Ergenekon’a üye olmakla suçlayan Güney, bu iddiaları, katıldığı birçok televizyon programında da tekrarlamıştı. Güney, Ergenekon davası kapsamında ifadeye çağırılınca, 2009 yılında Kanada’ya kaçmıştı. Halen Kanada’da hahamlık yapan Güney, daha sonra emniyette verdiği ifadelerin doğru olmadığını ve Adil Serdar Saçan ile ekibinin kendisine işkence yaptığını ortaya atmıştı. Ergenekon davasının kara kutularından biri olan Güney hakkında, “CIA ajanı, MİT çalışanı, Cemaatin elemanı, İsrail’in adamı olduğu” şeklindeki iddialar sık sık gündeme taşınmıştı. Hürriyet’in yaptığı bu röportajla, bütün bunlar “iddia” olmaktan çıkmış, haklılık kazanmıştı. Evet, Tuncay Güney, Yahudi asıllı (sonradan Yahudiliğe girmek ve kabul görmek imkânsızdı) MOSSAD ajanı, Fetullah Cemaatinin adamı ve MİT’le irtibatlı karanlık ve kiralık bir figürandı.

Gizli Dünya hükümetinin ve ABD Derin Devletinin başı Siyonist Yahudi işadamı Rockefeller’ın bazı açıklamaları, Rahmetli Erbakan’ı haklı çıkarıyordu!

“Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık” diyen ABD’li bankacı, iş adamı David Rockefeller’ın çok uzun ve ayrıntılı (10 sayfa) “itiraf açıklamaları”ndan bazı notlar:

“Türkiye’ye, Adnan Menderes zamanında “Marshall yardımı” ile el attık ve kontrol altına aldık.”

“1980 darbesi bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı, (ama sonra kontrolümüzden çıkmaya başladı)”

“Binlerce Türk gencini, uydurma ideolojiler uğruna birbirine kıydırdık”

“Turgut Özal, isteklerimiz doğrultusunda kapıları sonuna kadar açtı. Türkiye’de para putlaştırılmaya, arkadaş, dost, aile gibi kavramlar ve kutsallar unutulmaya başlandı.”

“Kürt Devleti projesini” hayata geçirmek için önce örgüt yarattık. (PKK).”

“Türkiye bizim için (İsrail adına) çok önemli... Su kaynaklarının önemli bir kısmı burada bulunmaktadır”

“Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik, bu mirasa el koymalıydık. Zaten bu maksatla Osmanlı’yı yıkmak zor olmadı.”

“Hitler, bizim tarafımızdan iktidara taşındı, çünkü buradaki Yahudiler, İsrail devletini kurmaya yardımcı olmadılar.”

“Atom bombası, Yahudilerin yaşadığı Almanya’ya atılamazdı, bu nedenle Japonya kışkırtıldı ve oraya atılarak gücümüz ve kararlığımız ispatlandı”

“İsrail Devleti, Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteği ile kuruldu. Rockfeller sayesinde ayakta kaldı”

“Sovyetler Birliği’ne yeteri kadar ülke bırakılmış, Komünist ihtilali için mali destek sağlanmıştı”

Çin, henüz tamamen kontrol edemediğimiz bir ülke ama ABD (Yahudi) ekonomisine katkısı büyük olmaktadır”.

“Vietnam, Kore, Kamboçya, Tayland, Endonezya, Afganistan, İran-Irak ve Yugoslavya’daki çatışma, işgal ve bölünmeler savaş sanayimizin deneme ve gelişmesine yaramıştır.”

“Zaire, Çad, Yemen, Guatemala, Şili, Brezilya, Dominik, Somali, Panama, El Salvador, Bolivya, Ekvator, Peru, Uruguay, Angola’daki savaşlar ve darbeler bizim planlarımızdı.”

“Bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutuyoruz, aksi halde terör olaylarını devreye sokuyoruz.”

“Dünyada hiçbir yerde büyük çaplı mafya ve kaçakçılık olayları bizim iznimiz olmadan yapılamaz.” [1]

Bütün bunlardan sonra Abdurrahman Dilipak’ın şu konuları da açıklaması ve kuşkuları dağıtması bekleniyordu:

•      Sn. Recep T. Erdoğan’ın, Eşbaşkanı olduğunu tam 32 yerde açıkladığı BOP ile Arap Baharının ve Kürt açılımının bir irtibatı var mıydı?

•      Erbakan’a bir yıl bile dayanamayan ve iktidarını post modern darbe ile yıkan Amerika, şimdi Sn. Recep T. Erdoğan’a gücü mü yetmiyordu, yoksa AKP’nin böyle davranması -yani görünüşte ABD ve İsrail karşıtı tavır takınıp gerçekte onların projelerine hizmet sunması- mı işlerine geliyordu?

•      Sizler gibi İslamcı aydınlar ve yayıncılar da; bir yandan ABD ve İsrail’i suçlayıp sataşarak, öte taraftan Türkiye’nin Siyonizm’in güdümündeki AB’ye girme çabasını, demokrasi adına tarihi adım olarak alkışlayarak, halkın tepkilerini törpülemeye ve siyasi ferasetlerini körletmeye mi çalışmaktaydı?

•      AKP iktidarının, sizler gibi İslamcıların ve ilahiyat hocalarının Kur’an’a ve Sünnete dayalı evrensel İslami projeler ortaya koymaya ve uygulamaya, akılları ve bilgi dağarcıkları mı yetmiyordu, yoksa cesaret fukarası olarak imanları ve vicdanları mı yetersiz kalıyordu?

Ve zaten Siyonistlerin beyin takımı, topunuzun bir Erbakan etmediğini çok iyi bildikleri için, Onun yolunu tıkıyor ama sizlerin önünü açıyordu!

--

Ocak 2014 - Milli Çözüm Dergisi



[1] Yeniçağ / 10 08 2013 (Yeniçağ –Hulki Cevizoğlu’nun notları, aslıyla karşılaştırılıp bazı düzeltme ve eklemeler yapılmıştır.)

Yorum Yaz